Binlerce ukde arasında birkaç nükte; yaşanmışlıklar..

24.06.2024

Noumena..


Beni uzun süredir bu rumuzla biliyor bilenler. Noumena hakkında konuşalım biraz. Neden bu rumuzu kullanıyorum biraz açıklayayım.

Noumena’nın sözlük anlamı “Numen” sözcüğünün çoğuludur. Numen kendinden var olan gerçeklik demektir. Kant felsefesinde fenomenin karşıtıdır. Fenomen sonradan var olan insan zihni ile oluşturulan yapay gerçeklikse, Numen asıl gerçekliktir. Bunu ben sonradan keşfettim ve benim rumuzumu Noumena olarak seçişimin felsefi bir dayanağı yoktu. Sonradan öğrendiğimde bu isim daha da hoşuma gitti.

Gelelim benim bu rumuzu seçiş sebebime. Noumena, Finlandiya Ahtari’de kurulmuş bir melodik death metal grubudur. Bu grupla tanışma hikâyeme gelirsek. Bir zamanlar akıl almaz derecede sabahlara kadar Opeth dinlerdim. Bu dönem 18-19 yaşlarıma denk geliyor. Opeth’le ilgili web sitelerine girerdim. Bir gün opeth-fan türkiye isimli bir forum sitesine üye oldum. Bayağı aktiftim, konular açıyordum, tartışmalara giriyordum, herkesi de tanımıştım. Oranın bir admini vardı. Onunla last-fm profilinden birbirimizi takip ediyorduk. Onun dinlediği müziklere bakıyordum ve Noumena’nın “Misanthropolis” isimli parçasını sıklıkla dinlediğini gördüm. Hemen açtım tabi ben de açış o açış. 17 yıldır sigaradan beter bağımlısı olduğum tam ruh halime göre parçalar yapan bir gruptu bu.

21.06.2024

Kara Han..


Bildiğim bu dünya hakikat midir?
Yediğim içtiğim nedenim midir?
Sevdiğim taptığım kaderim midir?
Bu meçhulün içinde kaybolmuşum

Sözlerden ziyade vitrine hayran
Ellerden ziyade kendine düşman
Geçmişten bugüne anadan üryan
Bu tamahın içinde savrulmuşum

Yolculuk bitecek kara bir handa
Öyle fark etmeden sanki bir anda
Kimse olmayacak artık arkanda
Bu çamurun içinde boğulmuşum...

Not: 11'li hece ölçüsü ile yazılmıştır.





18.06.2024

Daima Vakit Gece..


Yollar vardır.
Gönle giden, vuslata çıkan.
Yollar vardır ama
Hep ışıksız.
Sen de o yolun başındasın, ben de
Ve farsız üretilmiş araçlarımız
Ve buralarda daima vakit gece...

Yutkunacağız.
Durulacağız.
Ve sadece sağır odalarda ağlayacağız.

Sonuçta kalemim hep seni yazacak.
Ve kalbim seni bir yemin gibi saklayacak...





14.06.2024

İnsan, Harcanabilir Bir Varlık..


“Birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek..”

Özlüyorum sanıyorsunuz ya, aslında olay bu değil. Olay bir zamanlar belki biriniz için hala her şey olan kişinin hafızasında hiç olmanız. Dile getirmiyorsunuz ama gerçek budur. Kimse tarafından değil onun tarafından hatırlanmak istiyorsunuz. Tanımsız numaralardan gelen çağrılardan odur diye heyecanlanıyorsunuz. Bir gerçek buysa, diğer gerçek de hayatın devam ettiğidir. Seviyorsa döner diye bir şey yoktur. Seviyordur ama yeni bir sayfaya geçmiştir ve her şeyi aklınızda tutamazsınız. İlkler unutulmaz derler ama bu da bir fiyaskodur. En önce unutulan ilklerdir. Çünkü aklın ve kalbin üzerine sürekli yaşanmışlıklar işlenir. Unutmak tam doğru değil ama en köhne sandığa saklıyor ilklerimizi beyinlerimiz. Hayatımız sona ererken ya da bir şok etkisi olduğunda bir anda hatırlayabiliriz ama olağanüstü bir durum olmadıkça saklandığı yerden çıkarılmıyor işte onlar.

Biz unutulmayı sevmiyoruz, ölesiye nefret ediyoruz. Değer verdiğimizin gözünde hiç doğmamış gibi olmak... İnanılmaz bir ıstırap. Hayat garip bir döngü. Neler yaşanmıştır hayal edemezsiniz. Tahmin edilemiyor hiçbir şey. Gidenler bir anda, kalanlar bir ömür unutup, unutamıyor. Çile dolduruyoruz hep birlikte. Hep mutlu muyuz ki. Zorunluluklar yok mu, herkes hayatını seviyor mudur? Doğum günü aldatmacasına yenilip bir gün boyunca “iyi ki doğdum” deyip diğer 364 gün bu aklına geliyor mudur?

11.06.2024

Zerre..


Ey Mâlik’ül Mülk’üm!
Ey yüce sahibim!

Vahşi ruhumu edib edemiyorum.
Arsız gönlümü necib edemiyorum.
Her şey sendendir ya
Ömrümden vaz da geçemiyorum.

İçimdeki cehli def et.
Kanımdaki zehri yok et
Nefsime zincir vur, ıslah et.
Önümü göster, sonumu hayret.
Geçir kıl köprüden nasip et.

Sen ki,
Evvelsiz ve sonsuz Allah’ım
Sen ki,
Kâinatların efendisi Rahman’ım
Bu zerre halime merhamet et.
Merhamet et.





10.06.2024

"Ben Bu Kulaklara Göre Ağız Değilim.."


“Ben bu kulaklara göre ağız değilim…”

Son zamanlarda bu Nietzsche sözünü düşünüyorum. Önemli olan anlaşılmamak mı? Yoksa yeterince dinlenmemek mi? Etrafımızdaki yüksek sesle konuşup, gülenlerden kendimizi ifade edemiyor muyuz? 90’ları çocuk olarak yaşamış biri olarak neden bu kadar o zamanları özlüyorum ki? O zamanlar anlaşıldığım için mi? Tüketim toplumunda, herkes kendini tüketiyor, herkes açık artırmada kendini sergiliyor ve bu insanlardan bizi anlamalarını mı bekleyeceğiz? Zor bir durum. Nietzsche bu sözünü kendisini o dönem anlamayacaklarını bildiği için sonraki kuşaklara ithafen söylemişti. Bu cümleyi içselleştiren kimselerden biri de ben oldum sanırım. Bu dünyada, bu popüler kültür aldatmacasında, herkes dikkat çekmek için çeşitli maymunluklara başvururken, bir iki düzgün kelam etsen, sen maskara oluyorsun.

Geçen motosiklet sürerken asfalt üzerindeki kumda kayıp düştüm. Ayağım motorun altında kaldı, dizim yarıldı falan. Bileğimin kırılacağını sanmıştım ama esnedi esneyebildiği kadar ve ezikle atlattım. 2 gün dinlendim geçti. Anlatacağım olay ise şu. Ben düşerken görenler oldu, yardım edenler oldu kaldırmak için. Yalnız bir tane çocuk vardı Kadıköy Belediyesi Fen İşlerinde çalışan, kaldırımları yenileyen ekipten. Kakara kikiri güldü çocuk bana. Düşmüşüm neredeyse bileğimin kırılmasına ramak kalmış. Belki karşıdan bir araba gelse altına girip öleceğim. Ama kikir kikir gülüyor. Acayip zoruma gitti resmen. Birkaç gün sonra tekrar karşılaştık bu sefer o sekiyordu, ayağına taş düşmüş. Ben gülmedim ona, hoş benzer durumu yaşamasam da gülmezdim. Sağduyu bitmiş, diyeceğim odur. İyi niyet bitmiş. Son 15 yıldır yapılan televizyon programlarından belliydi zaten bu. Güleceksin, geçeceksin, söveceksin geçeceksin. Lüks yaşantıları görüp, onlardan olacaksın, özeneceksin. Diğerlerini aşağılayacaksın, kutuplaştıracaksın, bağırıp çağıracaksın ya da götünü açacaksın. Bunlar malzeme yapıyor artık.

7.06.2024

Galata'ya Çıkamadan..


İki deniz birbirine karışmamış bu âlemde
Âşıkla maşuk kavuşmamış çok mu?
İki kalp ortasından kırılmış da
Nasıl bir iştir bu yenisi yok mu?

Ne terazi dengede durur,
Ne tahterevalli.
Bir taraf ağır çeker,
Tükenir ve vazgeçer.

Şöyle biraz da
Bir ömür yaşamak Beyoğlu’nda
Ve Galata’ya çıkamadan ölmek
Aşk da budur demek; olacakken kaybetmek

Dert değil oysa.
Yetişemedik madem, bekleriz
Sonsuz denen bir kavram var öyleyse
Sayarız sonsuzdan geri..





5.06.2024

Orhan Veli'yi Anlamak..


Orhan Veli’yi anlatmak benim haddime midir ki. Ama birkaç kelam etmek gerekiyor. Üstat nasıl 36 yıllık bir ömürde ülkeye kocaman bir imza bırakabilmiş hiç düşündünüz mü? Düşünelim öyleyse, onu diğerlerinden ayıran özelliği neydi? Nasıl Türk şiirine damga vurabildi?

Orhan Veli halkı biliyordu. Çünkü balolarda, resepsiyonlarda frakla salınmıyordu. Tozlu kaldırımlarda, eski esvaplarıyla turluyordu. Vatandaşı görüyordu, onlar gibi konuşuyordu, estetik aramıyordu. İçinden geleni en yalın haliyle yazıyordu. Şiiri okuyan anlayacak arkadaş! Ben anlayacağım, sen anlayacaksın, pazardaki Halime teyze, pide kuyruğundaki Yakup amca anlayacak. Eğip bükmeyeceksin yazdıklarını. Anlaşılmaz değil duru olacak yazdıkların. İşte en büyük özelliği buydu. Doğal manzarayı çizip herkese şifresiz yayınlıyordu üstat. Bunu en güzel o başarmıştı o zamana kadar.

Garip dediler, ama esas oydu. Yapay, gösterişli ve makyajlı şiirlerden daha çok kafiyesiz, kuralsız şiirler doğal değil miydi zaten. Sanat sanat için miydi, yoksa toplum için mi? Sanatı toplum mu anlamalıydı, yoksa sadece sanatçılar mı anlamalıydı? Orhan Veli şiirlerini ayrıştırmadan, anlamda bütünlüğü koruyarak herkese aktarabildiği için üstat idi.

“Bir yer var biliyorum, 
Her şeyi söylemek mümkün. 
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum 
Anlatamıyorum...”

Bu dizeleri kimler yaşamamıştır ki? Kimler tanımlayamadığı, açıklayamadığı, izah edemediği durumlarda bulmamıştır kendini. Orhan Veli ve arkadaşları gibi dersi kırıp bir yerlere giden hiç olmamış mıdır? Yani o bizim yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz her şeyi bize yazmıştır. Boğaza bakıp iç geçirmiştir, kim İstanbul’u dinlememiştir ki onun gibi.

2.06.2024

The Words..


Bugün yeni bir başucu filmi keşfettim. Bu filmi sizler de bilip izlemelisiniz. Zira edebiyatla ilişik ve içinde aşk da barındırıyor. Beni tanıyanlar çok az film beğendiğimi ve onlardan da azını değerlendirme olarak yazdığımı bilirler. Bu film bir değerlendirmeyi hak ediyor hem de fazlasıyla.

Filmde amatör bir yazar var. Çalıştığı işini bırakıp kendini yazarlığa adayan bir karakter. Rory adındaki bu karakterin yazarlıkta pek şansı yaver gitmiyor. Rory'nin iyi geçindiği bir sevdiği var. Yazdığı romanları her yayınevine gönderiyor ama hep reddediliyor. En sonunda bir ajansta düşük kademede bir işe giriyor. Bağlantılar edinmek istiyor. Bu arada babasıyla da problemlerinin olduğu aşikâr. Babasından destek bekliyor yazarlık yapabilmesi için. Ama babası ilgili davranmıyor. Sevgilisiyle evleniyorlar, balayı için Paris’e gidiyorlar. Orada bir antikacı dükkânında eski bir çantaya çarpıyor gözü. Almak istemiyor, ama beğendiğini gören sevgilisi ona o çantayı alıyor. Eski püskü 50-60 yıllık bir çanta bu. Balayı bitiyor ve Amerika’ya geri dönüyorlar. Bu zaman zarfında yazdıkları reddedilmeye devam ediyor. Bir gün çantayı açıp içine çalışmalarını koymak isterken bir bölmesinde kitap taslağı buluyor. Okuyor ve mest oluyor. Sürekli aklında dönüyor bu taslak. İsimsiz, sayfaların her birinde parmak izi olan bu taslak aklından hiç çıkmıyor. En sonunda bilgisayarına aktarıyor bu taslağı. Sevgilisi bilgisayarını açtığında bu taslağı onun yazdığını sanıyor ve o da büyüleniyor. Hemen çalıştığı ajansın sahibine göstermesini istiyor. O da zaten kitabı sahiplenip sahiplenmeme konusunda ikilemde ama sevgilisinin bu tavrı onu kitabı sahiplenmeye itiyor. Sonrasında kitabı ajans sahibine gösteriyor, göz atmasını istiyor.


Bu arada filmde üçüncü bir karakter var, bu yaşananları aktaran. Bir bienalde bu bölümleri okuyor roman edasında.

Biraz zaman geçiyor sonrasında Rory sahiplendiği kitabı tamamen unutacakken ajansın sahibi taslağa göz attığını ve inanılmaz bir yapıt olduğunu söylüyor. Temsilcisi olmayı teklif ediyor. Rory bu anın hayaliyle yanıp tutuştuğundan anlaşıyorlar ve olaylar başlıyor. Kitap dünya çapında büyük bir etki uyandırıyor. Muazzam bir popülerlik ve şöhret sağlıyor Rory’e. Bu arada yaşlı bir adamdan (old man) bahsediyor anlatıcı. Rory’i takip eden ve temasta bulunmak isteyen bu yaşlı adam merak uyandıran cinsten. En sonunda bir parkta yan yana oturdukları bankta iletişime geçiyorlar.