29.12.2021
Çıkmaz..
21.12.2021
İç ses..
16.12.2021
Sevmek ve Ölmek..
Belki sevgi dediğimiz şeyin anlamını bile bilmiyoruz. Sevgi diyerek öldürüyoruz, oysa sevgi için yaşamalı ve yaşatmalıydık..
11.12.2021
Kalakalmak..
6.12.2021
27.11.2021
Kabulleniş..
Belki de bugünü görmüyorum hiç bir zaman, aklım hep dünde kalmış oluyor. Ortalıkta bir şey yokken bir his gelir hayat mükemmel, yaşamak çok güzel diye. İşte o hissi, kaybettiklerimin arasında en çok onu arıyorum, istiyorum. Lakin bulamıyorum ya da bana uğramıyor. Birdenbire gelir ve bir an sevindirir insanı. O bir âna o kadar ihtiyacım var ki..
Şiiri bıraktım ama yazıyı bırakamam herhalde. Çünkü deşarj olamam, içimdeki zehri atamam. Bana burası gerekli kimse okumasa bile. Burası benim not defterim, zira kalemle yazı yazmayı hiç sevmiyorum. Hem yazım güzel değildir, hem de sıkılırım. Zamanında kısa notlar ve mektuplar alırdım sevdiklerimden. Ama inanın hiçbirine cevap yazmadım, yazmam gerekiyordu ama yazmadım. O da hala içimi sıkar aslında. İşte bu sebeplerden, yazı yazmak istemememden ve yazı stilimden utanmamdan. Ne diyordum, yazı yazmayı bırakmamam gerekiyor, bırakmayacağım da..
21.11.2021
Daha..
17.11.2021
Son..
1.11.2021
S/istemsiz..
Kar yağarken hiç üşümemiştim, ne zaman ki karlar erimeye başladı soğuğu hissetmeye başladım. İnsan da böyledir, sıcağı sıcağına hissetmez de belirli bir süre sonra soğuğun acısı çıkmaya başlar. O an anlamazsın, biraz düşününce dank eder. Hareketler başlangıçta dikkat çeker, ama sözcükler geri planda kalabilir. Her şeye dikkat edemezsiniz, bir şeyler illa ki gözden kaçabilir..
Bir şeyler yazdım ve sildim. Mükemmeli istediğimden ve mükemmel olmamasından değil. Sadece bazen silmek gerekir, üzerine yazacak kadar düzensiz olamaz insanlar. Yazdıklarınızı silin, yaşadıklarınızı silmeye çalışın, kişilerin üzerini çizin. Kalemi biz tutuyoruz sonuçta ve silgi de kalemin ucunda. Sayfanızda yeteri kadar yer açıldıysa ne mutlu..
22.10.2021
Gün gelir..
17.10.2021
32. Kez Gün'e..
Hayat beklemiyor, oysa ben bekliyorum. Belki şu sıralar beklemiyorum ama çok beklemiştim. Yılın 290. günü bugün ve doğum günüm. 32. yaşıma bastım, fiziksel açıdan yıprandım bu yaşa gelene kadar. Özellikle 25'ten sonra çöktüm sanki biraz. Saldım kendimi bayağı, stresten saçlarım dökülmeye başladı, kilo aldım kullandığım ilaçlar yüzünden, bıyığım ve sakalımda beyaz kıllar belirdi. Kafamın içindekiler, özlemlerim, ideallerim aynı kaldı ve hala da biraz çocuğum. Biraz değil tamamen çocuk olmak isterdim..
Neyse gelelim bugüne. Her zaman olmasa bile hayatımın üçte ikilik kısmı yalnız geçmişti. Yalnızlığı sorun etmiyorum. Bu yalnızlıkların tepe noktası hep 17 Ekim yani doğum günüm olmuştur. Çünkü ister istemez beklentiler oluyor. Aranmak istiyor insan, bulunmak istiyor. En azından bir kısa tebrik mesajı bekliyor. Her defasında bekliyorum ama bunlar hiçbir zaman olmadı. Aile üyelerini saymıyorum, çünkü adı üstünde aile. Bugün yine bekleyeceğim bulunmayı. Belki beni şaşırtan bir şey olur ama sanmıyorum. Sonunda beklentilerin gerçekleşmemesi sizi bir hüzün rıhtımına bırakıyor. Belki de yalnızlığı pekiştiren o hüzünle tanıştırıyor..
9.10.2021
Notlar..
1.10.2021
Güz..
30.09.2021
Olacak, olmalı..
21.09.2021
Aynı His..
19.09.2021
Yol..
14.09.2021
Benden Bana..
10.09.2021
Arayış..
2.09.2021
Seçim..
29.08.2021
İtiraf..
Bazı günler vicdanımın sağır olduğunu varsayıyorum. Vicdanım sağır olsaydı neler yapabilirdim düşünüyorum. Herhalde kötü adam olmak kolaylaşırdı. Kandırabilirdim insanları, eziyet edebilirdim ruhlarıyla ve yastığa kafamı koyduğum gibi uyabilirdim. İnsanlar bastırılmış duygularla yaşıyor zira. Açığa çıkartmadan rahatlayamıyor. Aslında her insan içten içe suç işlemek istiyor. Doğası gereği bu böyle, bazıları hafif bazıları inanılmaz ağır suçlar işlemek istiyor. Mesela marketten bir sakız çalmak istiyor. Bazıları da insan öldürmeyi düşünüp hayal ediyor. Hepsi bastırılmış bu duyguların, bir an elinden kaçırdığında damga yiyip, mahpusa düşüyorsun. Vicdanın sağırlaşırsa bir an konuşmayıp susarsa bir suçluya dönüşmen çok kısa sürüyor. Bir sabah kalkıp koşuyorsun bir saat, oturup çay içiyorsun balkonunda. Diğer sabah ise sıkış tepiş bir koğuşta diğer suçluların arasında uyanıyorsun. Hayatın ortası yok. Ya suçlusun ya değilsin..
Bir dünya yaratılmış, biz de o dünyaya kurallar ve yasaklar koymuşuz. Kimse kimseye karışmadan, zenginlik içinde, ya da yağıyla kavrularak yaşayıp gidemiyor oysa. Temel sebepler sosyal statüler, etnik kimlikler, karşı cinsten doğan problemler. Suça bunlar iter insanı. Yaşayamamak, tadamamak, ihanete uğramak, aşağılanmak vs. İtiraf edin siz de bazen uykuya dalmadan nefret ettiğiniz birini ortadan kaldırmayı hayal ettiniz. Düşüncelerin ucu bucağı yoktur, en kötüsünü, en iğrencini bile düşünürsün. Çünkü insansın hatalar seni var eder. Çoğu zaman düşüncede kalır bunlar, kendinle senin aranda. En büyük sır düşüncelerdir muhakkak. Hem de zaten iki kişi arasında sır olmuyor..
25.08.2021
Batık şiir..
20.08.2021
Birkaç satırlık şiirler VI..
17.08.2021
An..
Basit, ucuz, hazır yöntemlerle kaliteli bir sonuca ulaşamazsınız. Ucuz mamaya kediler bile tenezzül etmezler. İnsanlara uzun zamanlar aynı pencereden, aynı açıdan baktım. Giyindikleri maskelerin altını hiçbir zaman görmediğim halde, tahminlerle hayatta kalırım sandım. Tahminlerim görüldüğü üzere yanlıştı. Kaybetmemem gereken kişileri çok kolay harcadım. Zamanı tersine çevirmeye kimsenin olmadığı gibi benim de gücüm yok. O insanlar hayattalar belki, ama telafi etmeye de gücüm yok. Çünkü telafi de edemem eskisi gibi olmaz. Hem de üzerinden çok yıl geçtiği için varlığımı bile unutmuşlardır. Zaman aşımı diye bir şey var, davaları düşürür. Ben de zaman aşımına kurban gitmişim..
12.08.2021
Eğri..
10.08.2021
Sen Nisan'sın Daha Ben Sarı Ekim..
Yine yol alıyoruz benim mevsimime. Yine kendimi kapatıp düşüncelere dalacağım yine. Doğum günümde akıl almaz bir yalnızlık çekeceğim yine. Kışa hazırlık derler, ben kışa hazırlanmam oysa. Her kış buz tutar ellerim. Bu bana koymaz, bir ritüeldir bana. Kış bittiğinde cemreler düştüğünde, ayarlarım bozuluyor hep. Kalbim soğuk olduğundan, hislerimde soğuk. Sıcağa hiç gelemiyorum. İnsanın içinin pırpır etmesi gerekirken, baharda mutlu olmaz mı? Ben olmuyorum işte. Bana bahar mevsimi onu hatırlatıyor, o da benim olmadığına göre neden mutlu olayım ki?
Anılar işkence eder olmuş. Onlardan kaçış yokmuş. Yakışıyorum hazan mevsimine. Ağaçlar yaprak döküyor ya, ben de kendimden parçalar döküyorum. Giderek eksiliyorum, giderek soyutlanıyorum, şeffaflaşıp kayboluyorum. Çekmem gerekiyormuş, tatmam gerekiyormuş bu çileyi. Unutmak isterken unutmamam gerekiyormuş. Her yıl alışıyorum, biraz daha biraz daha. Tam olarak ne zaman alışırım bilmiyorum. Belirli bir süre yok ki, her bünye farklı işte. Kendime kızdığımdan unutamıyorum. Tamamen kendi hatam olduğundan, o zamanlar ki aymazlığıma kızdığımdan. İleriye yarım adım, geriye tam adım. Olduğum yer, ümidimi kaybettiğim yer aynı zamanda..
Bir zamanlar diye addetmek lazım. Bir zamanlar tüy kadar hafiftim demek lazım. Şimdi karaya vurmuş bir gemi kadar çaresiz ve o gemi kadar ağırım. Öyle olsaydı, şöyle olsaydı böyle olurdu diyemiyorum. Çünkü tarihte böyle bir şey yoktur. Sadece merak ediyorum diyelim. Devam edebilseydik yine ayrılırdık belki, ama bu yarım kalmışlığım, bu ani akla gelişler geçer miydi? Bilmiyorum, en çok bilemeyecek olmak acıtıyor zaten..
Neyse bu şarkı benden sana gelsin. Kendine çok iyi bak. Mutlu ol..
7.08.2021
Bu..
5.08.2021
100..
4.08.2021
Sövgülerimle..
1.08.2021
Aslolan..
27.07.2021
Mor Bereli Kız..
Havasına güven olmaz bu alabildiğine kalabalık şehrin, bir hafta kalmış olan bile anlayabilir bunu. Dün çok sıcaktı, bugünde öyle olur diye bir şey yok. O gün hatırı sayılır bir soğuk vardı. Sigaramın ucundaki ateşle ısıttım parmaklarımı. Öyle yaklaşık 40 dakika kadar bekledim. Sonunda geldi mor bereli kız. Burnu kızarmıştı ve hasta gibi bir hali vardı. Sol yanağıma hafif bir buse kondurup.
- Aslında gelmeyecektim, ama bir son belirlememiz gerekiyordu. Dedi
- Hala hazırlayamadım bu duruma kendimi. Diye yanıtladım.
Bir bank bulup üzerine oturduk ve 5 dakika kadar konuşmadık. Hava fırtınalıydı ama içimde bir kasırga dönüyordu. Neler söyleyecekti, nasıl bitecekti, nasıl kabullenecektim? Bu kısa süreli ilişkide kendimi kaptırdığım anlar kadar, sinirlendiğim anlar da olmuştu. Beni sevdiğini söyleyip bir anda giden bir sürü sevgilim olmuştu. Belki bana hakaret ederek ayrılmaları ve alışageldiğim gibi her ulaşım yolunu kapatarak gitmeleri daha kolay olabilirdi kendi açımdan. Çünkü veda etmek ne demek bilmiyordum ve açıkçası bilmek de istemiyordum. Ben bunları düşünürken o morarmış ellerini ovuşturuyordu, sonra bana dönerek:
- Neden böyle davrandın, elle tutulur bir zaman geçmemişken henüz? Ne biliyorsun ki benim hakkımda, birbirimizin en sevdiği yemekleri bile bilmiyoruz. Sen ise henüz 6.cı buluşmamızda seninle ciddi düşünüyorum dedin?
- Ben de öyle düşündüm bunu sana söylemeden önce. Duygularımı dışa vurmak ve sana karşı dürüst olmak istedim. Biliyorum ki insanlar çok görmediği ve bilmediği kişiler hakkında böyle büyük adımlar atmaz. Ama nadiren de olsa ilk bakışta o olduğunu anlarsın ya, sanıyorum benim durumum da bu.
Dedim.
Onun aklından geçenleri okuyabiliyordum. Çünkü kadının, erkeğe güvenmesi öyle filmlerdeki gibi bir anda olmuyordu. Benim iyi, kötü anımı, hayallerimi, sevdiğim-sevmediğim her şeyi bilmesi ve bütün bunların bir de aklına yatması gerekiyordu. Nihayetinde kendi duygularının da netleşmesi lazımdı. Dikkatimi çeken başka bir detay ise, gözlerinin sürekli dalıp gitmesiydi. Yakın zamanlarda psikolojik anlamda büyük yıkımlar atlattığını sezebiliyordum. Ailesinden biraz bahsetmişti, babasının hiç rahat vermediğini, el kaldırmasa bile her şeyine karıştığını ve sindirmeye çalıştığını biliyordum.
Muhafazakâr bir ailede yetişmesine rağmen, benim uçuk düşüncelerimi saygıyla karşılıyordu. Yaratıcı hakkında konuşuyorduk, evren ve bunun gibi birçok konuda. Bazen fikirlerimiz çatışıyordu, bazen ise uzlaşabiliyorduk. Düşündüğüm bir diğer detay ise bu sözlerimin, üstte anlattıklarımın aksine aileler arası ideoloji farkından dolayı olduğuydu. Tabi soramazdım bunu, çünkü istemeden de olsa karşılıklı gururumuz incinebilirdi.
Önce gözlerini kaldırdı ve bana baktı. Ama hemen kaçırdı sonra:
- Güzel günler geçirmeyi hak ediyorsun, çünkü kendini tutamıyorsun, her şey ağzından pat pat dökülüyor. Bazen acıtsa, bazen kızdırsa, bazen güldürse de bu iyi bir şey. Sen belki her şeyi yaşamış gibi hissediyorsun, ama henüz kirlenmemişsin, çünkü çok safsın.
- Saflar her zaman kaybedermiş. Şimdi olduğu üzere. Dedim
- Bu tarz düşünceler sana zarar verir, geçmişi unutmalısın ve hep ileriye bakmalısın. Zira geçmişten bir şey çıkmayacak artık, her şey çürür ve yok olur. Olasılıklar her zaman gelecektedir. Şimdi kaybetmiş olman, yarın kazanacağının habercisidir belki, olamaz mı?
Bu sözlere de hak vermemek elde değildi. Her zaman mantıklı konuşurdu zaten, çok okuduğundan diksiyonu da oldukça temizdi. Aslında hayatı ciddiye aldığında yapamayacağı bir şey yoktu.
- Sence bu kadar kolay vazgeçmen doğru mu? Diye sordum.
Bu soruyu bekliyor olmalıydı.
- Açıklama istiyorsun. Peki, öyleyse açıklayayım. Sana dediklerimin aksine bende geçmişimden kurtulamayan biriyim aslında. Uzun zamandır çıkış arıyordum, senle yazıştığımdan beri düşünmeye pek fırsat bulamıyordum ve bu bana iyi geliyordu. Ama durumlar ciddileştiğinde kaçtım hep. Görmek istemedim, halının altına süpürdüm. Şimdi de süpürmek zorundayım, çünkü böyle alıştım. Yeterli mi?
Yetmesine yeterliydi bu cevap. Ama kabullenmek istemiyordum işte. Benim de en kötü huyum inadımdır sanırım. Burçlara inanmasam da oğlak burcu inadıyla meşhurdu. İçimdeki yangını boğmaya çalıştım bir müddet. Sonra da.
- Evet, yeterliydi cevabın. Peki, şimdi ne yapacaksın? Bir planın var mı?
- Bir kursa yazılmak istiyorum, sanatsal bir şey olmalı, tiyatro ya da dans olabilir. Kafamı meşgul tutmalı, kendimi ona adayabilmeliyim.
- Her şey gönlünce olsun. Dedim
Çok klişe bir laftı biliyordum ama gerçekten içimden geldiği için bunu söyledim. 1 saat nasıl olduğunu anlamadan geçmişti o bankta. Artık son sözlerin zamanıydı.
- Seni tanıdığım için o kadar memnunum ki. Ah bir girebilsen düşüncelerime, görebilsen seni koyduğum yeri. Dedim.
Ağır ağır kalktı banktan.
- Belki bir gün, yeniden. Hoşça kal.
Bu sefer sağ yanağıma bir buse kondurdu. Hızlı adımlarla uzaklaşıp gözden kayboldu.
Bir başarısızlık daha eklenmişti sicilime. Kendime gelemedim belirli bir süre. Tıraş olmayı bıraktım, yıkanmayı bıraktım, sudan başka bir şey koymuyordum ağzıma. 20 gün kadar bu böyle devam etti. Sonra fenalaştım. Dışarı çıktım saatlerce yürüdüm, en son bir kaldırıma çöktüm bacaklarımı toplayarak. Hiç kıpırdamadan öylece kalakaldım orada. Sesleri duyabiliyordum. Birileri toplanmıştı başımda, ambulansı aramaktan bahsediyorlardı. Ama kitlenmiştim kıpırdayamıyordum.
Göz kapaklarımı yavaş yavaş araladığımda beyaz floresan ışığı vurdu gözlerime. Etrafımı incelediğimde yine hareket edemiyordum. Ama bu sefer kitlendiğimden değil bağlı olmamdan kaynaklanıyordu. Ellerim ve ayaklarım yatağa bağlanmıştı. 28 gün hastanede kaldım, bu süreçte beynime birkaç defa şok verildi. Oradaki herkesle ahbap oldum ve sözleştik çıkınca görüşmek için. Nitekim ömür boyu ilaç kullanmam tembih edildi doktorlar tarafından.
Eve döndüm, belki tekrar konuşma ümidiyle onu aradım telefon numarası kullanım dışıydı. Mail attım yine cevap alamadım. En sonunda akışına bıraktım her şeyi. Bir gün aklıma, ne plan yapacaksın diye sorduğumda verdiği cevap geldi. Kursa yazılıp tiyatro ya da dans öğrenip onlara yoğunlaşacağını söylemişti. O zaman ayrılığın heyecanıyla dikkatimi çekmeyen bir detayı hatırladım. Babası çok tutucu ve ona rahat vermeyen birisiydi. Nasıl yapacaktı bunları babası izin vermezse? Anlamıştım ki yalan söylemişti. Peki neden?
Yine ulaşmaya çalıştım ona. Elbette cevap alamadım hiçbir yoldan. Yine hasta olmam işten bile değildi. Ama kendimi bilgisayar oyunlarına vererek kandırabildim bir süre. Keşke bir ses verebilseydi, iyiyim demesi bile kâfiydi. İyi olduğunu duymaya ihtiyacım vardı. Bu sefer gerçekten onu kendi haline bırakacaktım zira. Hastaneye yatmadan önce onunla ilgili hissettiğim her şey çok güzeldi. Yani hayatı güzel gidiyor diye düşünüyordum. Fakat son zamanlarda içim içimi yemeye başlamıştı açıkçası.
Bir gün telefonuma tanımadığım bir numaradan mesaj geldi. Mesajda “Önemli lütfen şu yerde bulaşabilir miyiz” yazıyordu. Heyecanlandım tabi o sanarak. Adreste bildiğim bir yer olduğundan kabul ettim. Buluşma noktasına gittim ve söylenen numaradaki masaya oturdum. 10 dakika kadar beklemişken 15-16 yaşlarında bir çocuk karşıma oturdu. Beni biraz süzdükten sonra:
- Nedim siz misiniz Dedi
- Evet, o’yum, peki siz kimsiniz?
- Ben Selda hanımın küçük kardeşiyim
Selda adında birini tanımıyordum. Selda'nın mor bereli kızdan başka birisi olmasının imkanı yoktu. O yüzden biraz tedirgin hissettim, heyecanım artmıştı. Selda neden kardeşini yollamıştı ki buluşmaya?
- İsteğiniz nedir? Diye sordum
Çocuk güçlü görünmek istiyordu ama boynunu bükmüştü. Ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Derken başladı anlatmaya.
- İsminizi ablamın günlüğünden, numaranızı telefonundan buldum. Her şeyi detaylıca yazmış günlüğüne. Sizi bırakıp, arkasına dönüp bakmadığına kadar. Ablam uzun süredir tiroit kanseriydi. Hiçbir şey belli etmemek adına ve tabi ki kendini iyi hissetmek için peruk ve peruk taktığının anlaşılmaması için üzerine bere takardı. Ama ne yazık ki son zamanlarda çok acı çekiyordu kemoterapi yüzünden. Geçen hafta düzinelerce uyku ilacını içmiş evde kimse yokken. Eve geldiğimizde onu yatakta kendinden geçmiş bir halde bulduk. Hastaneye kaldırdık ama çok geç kalmıştık. Ablamı kaybettik. Günlüğünü bunu neden yaptığını öğrenmek için karıştırdım. Size rastladım, bilmeniz doğru olur diye düşündüm.
Kanım donmuştu resmen. Her şeyin açıklaması, bana söylediği yalan, ayrılma sebebi. Hastalığıymış meğer. Nasıl bu kadar iyi gizlemişti hastalığını benden. Gözümden pıt diye bir damla düştü masaya.
- Başınız sağ olsun. Diyebildim
- Dostlar sağ olsun. Dedi ve bembeyaz bir günlük çıkarttı sırt çantasından.
- Bu sizin.
Kalktı, elimi sıktı ve yürüyüp gitti.
Günlüğü alıp eve koştum. Yaşama bakış açısından, hayallerinden bahsediyordu ilk başlarda. Günlüğün sonuna bakmak istedim. 6 Eylül'de son bir yazı vardı ve o tarih ayrıldığımız tarihti. Beni sevmiş, bütün bastırdığı duygularını dökmüştü günlüğe.
Günlüğün son yazısı şuydu.
“Bugün ondan ayrıldım. Her şey normal seyrinde gitseydi, çok mutlu olacağımı düşündüğüm adamı terk ettim. Kaçınılmaz olanı ona yaşatamazdım. Çok üzülecekti, belki de hayata küsecekti. Ama zorundaydım. Durumumu kabullendiğim, hissettiğim için önce ondan vazgeçecektim sonra da becerebilirsem hayatımdan. Neredeyse hiç soru sormadı, oysa bir pot kırmıştım neler yapacaklarımı söylerken. Bunu fark etmemesi benim için iyi oldu. Çünkü toparlayamayabilirdim. Hayat böyleymiş. Biterken mutluluk kapını çalıyormuş. 80 yaşında milyoner olmak gibi. Ben de seni sevmiştim Nedim. Söyleyemesem de yanında girdiğim şekillerden anlamış olman gerek. Doğru zamanlamayı tutturamadık ikimizde. Doğru kişiyi bulsan da zaman yanlışsa olmuyor. Kendi dikkat et güzel ruhlu çocuk. Yolculuğa devam et. Hayata benim gibi küsme, benim için olmasa bile bazen döndüğü oluyor. Onlardan biri sen olursun umarım. Hoşça kal anılarım hoşça kal. Herkese güzel günler, bol güneşler..
Böğürerek ağladım, ortalığı yıktım. Sakinleşemedim bir türlü. Gözlerim kan çanağına dönmüştü. Günlerce uyuyamadım yine. Sonunda ona karşı bir görevim olduğunu anladım, onun anısını yaşatmak için yaşayacaktım. Yolculuğa devam etmemi söylemişti, ne kadar düşsem de devam edecektim. Vazgeçmeyecektim, onu yazacaktım, onu ismini zikredecektim..
En sevdiğim ve en nefret ettiğim renk mor olacaktı. Nasıl olacaksa bu?
24.07.2021
Yaş..
22.07.2021
Devam..
Gerek gerçek anlamda gerek mecazen geri dönmek bana göre değil. Geri dönmeyi hiç istemiyorum. Çünkü geri dönsem yine aynısını yaşardım, yapardım. Ruh halim hep böyleydi, zamanla soğuttum kendimi diğer insanlardan. Bilerek mi bilmeden mi fark etmiyor açıkçası. Düz bir adamdım yerine göre. Uğraşmazdım ve hala da uğraşmıyorum. Ne bir ilişki için ne de bir arkadaşlık için çaba harcamıyorum. Vaktinden evvel bezmişim dünyadan. Yapacak bir şey yok gibi. Keşfedilecek yollar kalmamış gibi. Alacağımı almış ve kendimi bırakmışım. Ne olursa olsun alışmışım. Hiçbir şey şaşırtmayacak sanırım beni. İstanbul ne kadar da yabani bir şehir. Taşı toprağı altın falan değil, burada her türlü kötülük var. Zenginlerin kendilerini sınırsız bir biçimde tatmin etmesini sağlamaktan başka işlevi yok. Zengin olsaydım da çekmezdim kahrını açıkçası. Neyse ne diyordum. Geri dönüşler yasak bana, ileriye sadece ileriye. Ama geçmişi aklından çıkarmadan ileriye. Kabuğu vakitsiz söküp kanatmaya devam yine..
19.07.2021
Desinler ki..
16.07.2021
Yine..
15.07.2021
Şehri İzledim Bir Gölgeden..
13.07.2021
Takılı..
Daha yeni binmişim Amerika otobüsüne, suda da gider bu otobüs. Ama işte hayaller o kadar yakın değil 1 yıl kaybedeceğim kesin yine yollarda. Neler kaybetmedim ki, kaybolan zamana üzüleyim. Kısa kaldı ip inmek isterken bu kahrolası düzenden. Maskara oldum el aleme, bir gösteri sundum istemeden ortasında sallanarak zembereğin. Otu boku izleyen millet bunu da kaçırmadı. Başkalarının acıları, başkalarına keyif oluyor. Sen yine yargıla beni, ilgi iste, alaka iste, ne istersen iste. Bende olmayanı iste her zaman. Sonra kaçıp git, bir başka ademoğlunun koynuna. Eskilerden bahsediyorum, yoksa artık takılmıyorum bu konulara. Kıçımın delik deşik olacağı varmış iğnelerle. Benim sevmem demek, saplanmak demek. Çamura saplanmak çoğu zaman, bazen kara saplanmak. Neticede ilerleyemiyorum, ağaç dalına takılmış bir poşet gibiyim. Biri müdahale etmezse hep orada kalacağım. Siz ise reklamları izleyeceksiniz, kim önem verir bir poşete, sebze meyve poşetleri gibi beleş. 25 kuruşunuz da sizde kalsın..
12.07.2021
Mesafe..
10.07.2021
Gayriciddi..
Elinde sadece hayatın var, dünyaya kapalı gözlerinle geldiğinden bu yana. Bunun dışında her şey kaybedilir ya da kazanılır önemli değil. Hayatını kaybettiğinde, kaybedersin..
Yeniden başlamak her zaman yorucudur, insan bilgisayar formatlamaya bile üşeniyor nihayetinde. Kendimi o kadar çabuk dolduruyorum ki. İçimde çöpten dağlar birikmiş, çok zaman sonra fark ediyorum. Bir detaya saplanıp, hayatımı harcıyorum. Bu durumdan zevk alıyorum belki de. Şu bina yanarken gülümseyen küçük kız çocuğu gibi. Yanan beyin hücrelerim ve bütün benliğim de olsa gülüyorum artık bu duruma. İş işten geçiyor çünkü biliyorum. Bir yeniden başlayış daha kaldıramayacağım artık. Geçen kaçıncı hafta saymayacağım. Bugün hangi gün onu bile bilmeyeceğim, umurumda olmayacak yani. Karşılaştığım insanların yüzünü 5 saniyede unutacağım. Gerek yer kalmadığından, gerek bir işime yaramayacağından..
8.07.2021
Sonsuza..
3.07.2021
Neden, Neden..
Unutulmayan geçmiş de o kancaya asılı
Yer değiştirme, bu hep böyle
Sonsuza ilerlerken avunacak bir şey söyle
Ne mümkün ki..
Gerçeği düşün, fark et yalnızlığı
Ve bu karmaşık düzendeki sıradanlığı.
Çamaşır sepetini suyla dolduramamak gibi
İçindeki boşluk da dolmaz çünkü delikli..
Başlangıcı sırayla, sonucu ise belli
Bir gün belki anlayan çıkar yaşamın nedenini..