Binlerce ukde arasında birkaç nükte; yaşanmışlıklar..

30.01.2024

Körlük..



Geceleyin açık bir gökyüzünde
Binlerce yıl önce sönmüş bir yıldız gibisin
Bir daha rastlaşır mıyız?
Vuslat imkânsız gibi, sayılan şafaklar sonsuz
Sallanmakta olan bir düğme misali,
Kaybolacağım günü bekliyorum.
Körlük bu ya, herkes sana benziyor
Dünya o kadar küçük değilmiş ha?
Aklımda birkaç tarih var
Zamanın önüne katıp götürmesini istiyorum
Cıvata gevşemiyor, hep sıkı
Ve aşk iki kişilik yatakta tek kişilik nevresim.
Yeminler de, sözler de kurusıkı.
Çok acıtan, süründüren.
Öyle gelmiş, böyle süregelen...





28.01.2024

Karamazov Kardeşler..


Bugün en sevdiğim 4 kitaptan biri olan, aslında edebiyatla ilgilenen çoğu kişinin favori kitabı Karamazov Kardeşler’den bahsedeceğim. Bu kitap Dostoyevski’nin son eseri. Bir hayli derin kurguda yazılan, içinde psikoloji, sosyoloji, ateizm, teizm gibi unsurlar barındıran ustalık eseri diyebileceğimiz bir roman. Başlayalım o halde.

Kitap Karamazov ailesine mercek tutuyor. Bu aile Fyodor Pavloviç (baba), Dmitri (büyük çocuk), Ivan (ortanca çocuk), Aleksey (küçük çocuk) ve Smerdyakov (gayrimeşru oğul+uşak) tarafından oluşuyor. Fyodor’un oğulları Dmitri farklı bir anneden, Aleksey ve Ivan ikinci anneden, Smerdyakov ise düşkün bir sokak kadınından gayrimeşru şekilde dünyaya gelenler. Ana hikaye bunlar üzerinden işliyor. Birçok yan karakter var ama en önemlilerini anlatacağım. 

Fyodor Karamazov

Baba Fyodor, zamanında zengin kadınlarla muhabbete girip bayağı ölçüde zenginleşmiş yoz bir adamdır. İçkisi, kumarı, hovardalığı çoktur. Huyu da Smerdyakov hariç diğer oğullarına taban tabana zıttır. Onlarla geçinemez. Özellikle büyük oğlu Dmitri ile. Düşman gibidirler çünkü bunun bir kadınla ilintisi vardır. İkisi de Gruşenka isimli bir kadına âşıktırlar ve onu elde etmek için uğraşırlar. Dmitri bir gün babasına el kaldırır bunun yüzünden. Kanlı bıçaklı olmuşlardır artık.

Aleksey (Alyoşa) Karamazov

Aleksey kendini dine adamış, akıl hocası Zosima’nın sözünden çıkmayan bir gençtir. İlerde bir rahip olmak ve kendini manastıra adamak ister. İyi huylu, saf, yumuşak başlı birisidir. Kardeşlerini ve babasını sever. Ivan’la ayrı bir bağı vardır. Onunla felsefi ve dini muhabbetler ederler. Yani Aleksey (Alyoşa) bu hikâyenin en temiz kişisidir.

Ivan Karamazov

Ivan ise her olaya mantık çerçevesinde bakan, ateizmi benimsemiş. Neden sonuç ilişkisini, Tanrı inancını ve diğer sosyolojik olayları sorgulayan bir karakterdir. Çok düşünür, çok konuşur. Alyoşa ile muhabbetlerinde Tanrı neden böyle ya da şöyle diye argümanlar sıralar. Çok keskin bir zekâsı vardır. Duygusuz görünmesine karşın oldukça duygusaldır. Zaten romanın sonlarına doğru işler zıvanadan çıktığında en çok bu karakterin bölümleri etkiler bizi.

Dmitri (Mitya) Karamazov

Dmitri
 fevri hareketleri olan, sert mizaçlı en büyük oğuldur. Duygularının esiri olmuştur adeta. Babasına alkolik olmak konusunda benzer. Kendisini sevip onunla evlenmek isteyen bir soylu kadını reddeder. Gruşenka’nın esiri olur. Onsuz bir hayat düşünemez. Romanın kilit adamıdır çünkü asıl hikâye Dmitri’nin yaptığı ya da yapmadığı bir olay üzerinden ilerleyecektir.

Pavel Smerdyakov

Smerdyakov, Fyodor’un gariban bir kadına tecavüz etmesi sebebiyle dünyaya gelmiş gayrimeşru oğludur. Sara hastasıdır, sinsi ve rezil düşünceleri olan birisidir. Hikâyeye doğrudan etkisi vardır özellikle Ivan’ı çok sever, düşüncelerini önemser. Ivan’a olan etkisini yazı ilerledikçe konuşuruz.

Buraya kadar roman hakkında spoiler vermedim. O yüzden buradan sonrasını kitabı okuyanlar devam etsin. Kitabı okumayanlar ise mutlaka kitabı okumaya başlasın. Keşke benim de ilk defa okuyabilmek gibi bir şansım olsaydı. 
Bazı bölümler ağır ilerlese de sabredip dayanmanızı tavsiye edeceğim. 

26.01.2024

Damage/Fatale..


Ne zaman kendimi normalden daha mutlu hissetsem açar bu filmi izlerim ve hayatı tekrar hatırlatır bana. Maskenin altını gösterir ve kendime gelirim. Bu zamana kadar izlediğim filmler arasında "en" ibretlik sanıyorum ki bu film olmalı.

Hayatı kontrol etmeye çalışıyoruz. İnsan yazgısını kendisi belirliyor. Ne kadar dayanabiliyorsan şeytana o kadar iyi yaşıyorsun. Bir şekilde yakalandığında bile vicdan azabı çöker üzerine ve yaşama sevincini sıfırlar. Nefse karşı koyabilmek çok zor, filmde bunu gösteriyor. Madem yaptın ya, o vicdan azabının içini bütünüyle yakmasına dayanacaksın. Çünkü hak ettin. Bunlar kefaret olarak işlenecektir.

İnsan birbirinin üzerine basıyor türlü dalaverelerle. Kimisi çok yakın arkadaşının, akrabasının sevdiğini elde etmeye çalışıyor. Elde edenler azınlık değil o kadar diyebilirim. Sana bunu yaptıran ne? Neden düşünmeden giriyorsun pisliğin içine? Bir anlık tatmin uğruna insan hayatını çok kolay harcıyor. Kimse arınmış değil, hepimiz çiğ süt emdik ve kötü alışkanlıklarımız iyilerden fazla. Görünmeyen, kendimizle baş başa kaldığımızda beynimizi yiyen o günahlar hepimizde var. Yansıtmıyoruz, hepimiz çok iyi oyuncuyuz. Maskeyi çıkararak yaklaşmıyor kimse birbirine. 

22.01.2024

Olmak ya da Olmamak..


Yazıp sildiklerimle birlikte bugüne kadar 1000’e yakın içerik yazmışımdır. Sonuçta 2008 yılında kaydoldum buraya, 19 yaşından beri çabalıyorum yeni bir şeyler üretebilmek adına. Önceleri çabalamıyordum, zaten boktan şeyler yazıyordum. İmla falan hak getire. Tam ergen yazıları yazdım 3-4 sene kadar. Sonra hastaneye yattım, EKT ve ilaç tedavisi gördüm. Sonra şirazem iyice kaydı, siyahı geçtim, vantablack yazılar yazmaya başladım. Her türlü çekilmiyordum, kendim bile yazdıklarıma katlanamıyordum. Bu bloğun evvelindeki blog cidden bir fiyaskoydu. Ama nasıl olduysa o blogla daha fazla kişiye ulaşabilmiştim.

Sonra bu bloğu açtım işte. Daha kurallı ve ucu açık yazmaya başladım. Belirli bir şekilden sıyrıldım. Sadece efkâr değil, gerçek duyguları yazmaya çalıştım. Kafama esti yarışmalara şiir bile gönderdim. Tabi sonuç sıfırdı. Belirli bir statüye kavuşmak benim yaşam şartlarımla ve önceliklerimle imkânsız gibi bir şey. Yoksa eğilirsen, saçma hareketler yaparsan 15 dakikada isim yapıyorsun. Sonra o 15 dakika daha da artıyor. İmrenmiyor musun derseniz, imreniyorum elbette. Ben ömrümün yarısını belki de tamamını var olmaya vermişim ve kibrit kutusu kadar değerli değilim. Ama insanlar iki şaklabanlık yapıp paraya para demiyor. Adam mesela canlı yayında Kur’an’dan bahsederken içki içiyor, küfür ediyor, geğiriyor, osuruyor. Binlerce kişi izleyip, bağış yapıyor. Bu kadar kolay yaşıyorlar ya, içerliyorum arkadaş. Ben göt çatalımı göstermiyorum, edepli usturuplu ve her türü deneyerek yazıyorum ama alelade biri oldum kaldım. Öyle şöhret gelecekse gelmesin zaten. Bu yaşadığım çağa tüküreyim.

Orhan Veli’nin zamanlarında yaşayıp, Tanpınar’dan ders almak vardı. Dersi kırıp içmek ve dergi çıkartmak vardı. Uzun yaşamasam da olurdu. Ne arkadaşlarım destekledi, ne ailem. Yazdım boşluğa, yazıyorum. Yahu sadece bu işten para kazanmak istemiştim çok mu? Götümü göstermeden, karşınızda içip sıçmadan, edebi değer taşıyan özgün yazılarla para kazanmak istemiştim!

21.01.2024

Vazgeçmek ve Pişmek..



Kendini değiştiremiyorsun ya,
Kimseyi değiştirmeye çalışmayacaksın o zaman...
Olmadığında vazgeçip kaçacaksın madem...
En başında toz olacaksın, hayatımdan.

Ya sonuna kadar gideceksin yolun,
Ya da yarısında devrileceksin.
Sona birkaç km kaldıysa, oradan dönmeyeceksin

Korkmayı anlarım, korkak olsan sorun değil,
Dediğim gibi başında olsa, evla.
Sadece boyundan büyük laflar etmeyeceksin.

Sözler yenmez, sözünü yeme,
Kendine uzaktan şöyle bir bakmadan, ben olmuşum deme.
Ateşi yemeden hiçbir şey pişmez…

Önce biraz dalında bekle,
Bırak, zaman düşürsün seni ağacından.
Yoksa ağır bir derttir, kaldırılmaz elle
Ve kalp bir ritim sonrası durur infarktından.







19.01.2024

Simin..



Simin...
Sular bulanık, dünya karanlık
Hızlı çektik kürekleri bir yere varamadık
Hücreye atıldık da anca uyandık
Ve soluk alışlarımız az, vesveselerimiz çok

Simin...
Büyüyen tek şey mi mesafeler?
Kurşun gibi ağır mı gerçekler?
Bir o kadar serbest mi düşüşler?
Ve dibe daha çok var mıdır?

Simin...
Lodosu bekleyen iki balık gibiyiz
Kıyıya vurmak isteriz de ölmek istemeyiz
Sonsuz bir kuyrukta zamanı eritmekteyiz.
Ve sanırım biz artık, beraber değiliz..







17.01.2024

İnsanlığım..


Dünyayı sırtlamaya hacmim yetmez belki.
Ama ondan da ağır bir şey taşıyorum.
Ben insanlığımı taşıyorum...



16.01.2024

Göğü İzle Astronom..



Göğü izle astronom, yalnız mıdır yıldızlar.
Gözünü bile kırpma, dert yerde, haz burada
Hükmü kes de bilelim, haklı mıdır haksızlar
Akıl firarda madem, vicdan hala burada.

Yanlış düşüncelerle sonsuza varamazsın
Dökülen bir araçla trafiğe çıkamazsın
Hiç boşuna uğraşma, kendine kanamazsın
Derinde kaldın madem, merdiven de burada.

Ellere mi kaptırdın, bembeyaz düşlerini?
Kimseler görmedi mi, yüksek düşüşlerini
Zincire vurma artık, bırak gülüşlerini.
Dünler ki geçti madem, yarınlar da burada.

Fırtınaya yenilme, karanlığa karışma
Önünü görmüyorsan, yürümeye çalışma
Ruhun buz bile tutsa, basitliğe alışma
Kışlar üşütür madem, yazlar hala burada...



14.01.2024

İstemem..



Sarkıttığım ip ki, sanki pamuktan
Yaklaşıp da tutma, kopar istemem
Düşlerimdir olma, sanki yamuktan
Çizmeye çalışma, bozar istemem

Çıkmaza girsem de, bu benim yolum
Yanlışı seçsem de, bu benim oyum
Küplerce içsem de, bu benim sonum
Deşme yaramı dost, yakar istemem

Ben buzdan kalemde, mutluyum böyle
Boştur ne söylense, suçluyum öyle
Dışarıdan bak da, bir anlat şöyle
Çakma kibriti dost, erir istemem

Sağa baksam da o, sola baksam da
Kendimden boşanıp, ona aksam da
Altından yüzüğe, elmas kaksam da
Verme ümit ey dost, solar istemem...

Not: 11'li hece ölçüsüyle yazılmıştır.







13.01.2024

Sisin Ötesindeki Umut..



Sere serpe yürüyorum bu patikada
Bir cebimde metelik yok,
Diğerinde çiçeği kopmuş dikenli bir gül dalı.
Ve kanatmak istediğimde kanatıyorum parmaklarımı

Belirsizliğe yüzüyorum bu sisli havada
Biraz umut zerresi yetiyor kulaç atmama
Geçmişte ne yaşandı, unuttum bile
Bir hayat vardır umarım sisin ötesinde.

Gözlerim, tok bir balıkçıl, dalmıyor
Yeterince ağladı artık dolmuyor
Hafif rüzgâra bırakmışım kendimi
Ve yolculuk daha yeni başlıyor...







Kabullenmeyi Kabullenmek..



Bilindiği üzere sizin için kötü bir olay yaşadığınızda bunu beş evrede atlatırsınız ya da atlatamazsınız. Bunlar ölüm, kesin ayrılık gibi nedenler olabilir. Ne kadar müddette atlatılır derseniz kesin bir şey söyleyemem. Kimse söyleyemez. Geçenlerde yarım kalan şeylerin neden akılda kaldığına ilişkin bir yazı okudum. Zeigarnik etkisi diye geçiyor bu kavram. Kısaca şöyle açıklamak gerekirse: İnsan beyni alıştığı, sürdürdüğü, yapmakta olduğu şeylerle veyahut ilişkilerle ayrı düşerse yarım kaldığı için sürekli onları düşünür diyor bu kavram. Mesela kitap yazıyorsunuz, acil başka bir işiniz çıktı diyelim. Kafanızda kitap dönmeye devam ediyor. Yeni işe konsantre olamıyorsunuz. Yeni işi bırakıp yeniden kitabınızı yazmaya devam ettiğinizde ise o yeni işten hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. İşte böyle yarım kalışlarımız var, her yerde her an. Yaşamamıza bile mani olacak derecede büyük ve etkili şeyler. Yarım kalmışlıklar. Her insanda zeigarnik etkisi vardır diyemem tabi ki. Özellikle ilişkiler için bunu söyleyemem. 20-30 yıllık eşini toprağa verip de ardından zoraki 40 gün bekleyip evlenenler yok mudur? Vardır tabi. Bu dünyada her şey mümkün. “Hiçbir şey gerçek değil, her şey mübah…”

Başlangıçta söylediğim beş evreden sonuncusu olan “kabullenme” aşamasında çok rahatladığımı hatırlıyorum. Şu an bile rahatım. Çünkü zaman denilen acı ilacı yıllar boyunca her gün damardan yedim. Aşk acısı olarak başladığı doğruydu. Yedirememek vardı en çok acıtan. Bir adam nasıl terk edilebilirdi? Tabi burada sonsuza kadar biriyle yapışık olunamayacağını kabul ediyorum. Kimse birbirine kilitli kalamaz. Ama işte o zamanlar güven denilen bir şey vardı. Söz senetten değerliydi sanki. Dilin kemiğinin olmadığını her şeyin söylenebileceğini bilmiyordum. Bir söz verildiğinde bu mutlaka nihayete erer diye düşünüyordum. 20 yaşında bir düsturumdu bu “-ebilirim, -abilirim” eklerini kati suretle kullanmazdım. O gün gelirim der giderdim. Ya da tam tersi. Sözünü tutmayan insanlarla işim olmaz deyip, kestirip atardım açıkçası. İşte o senetten daha değerli söz olayı, bu kadar kafamı meşgul etti benim. Bir insan, kaldıramayacağı ağırlığın altına girmez diye düşünüyordum.

12.01.2024

Çizgi..

 

Acıyı damıtıp içenlerden olmadım hiç. İyi ki olmadım. Yoksa her gün zurna vaziyette dolaşırdım. Hatta içmeye kalksam alkolün de ilerisine giderdim. Kendimi biliyorum. Bıraksam b.kunu çoktan çıkarmış, bir köşede düşüp kalmıştım. Dışarıda kakara kikiri, geyik, müzik, siyaset, edebiyat, spor muhabbetleri derken. Evde bambaşka bir hikâye yazıyordum kendimce. O meşhur ağlayan palyaço gibiydim bazı saatler. Özellikle gecenin ilerleyen saatlerinde. Evet, ağlayan palyaçoydum. Fakat bir süre sonra gözyaşlarım kurudu, akmadı. Ben de somurtan palyaçoluğa terfi ettim. İmkânsız aşk şiirleri yazmak istedim, yazamadım. Bu güzel ve sıkıntılı ülkemde her an yeni bir gündem patlak verdiğinden yazamadım. Hep hayat kavgasına, toplumsal meselelere, ipe sapa gelmeyen siyasetçilere; ağır şiirler, sert denemeler, sivri hicivler yazdım. Bana bu memleket, yazarak sıkıntımı atma fırsatı bile vermedi. Bırakın yazayım şu aşk şiirlerini be birader. Belki 20 adet ya da yettiğince yazsam rahatlayıp, palyaçoluktan, hokkabazlığa geçiş yapacaktım. Ama yok, imkân da, vaziyet de. Zamanında yazabileceğim halde yazmadığım mektupları şimdi de yazamıyorum ona. Bir şeyler patlak veriyor her zaman. Afrika kabilelerinde mızrak savaşı yapsalar bizim ülke de nasibini alıyor.

Ben 19 yaşında bakkala girip de 3 liraya neden bir paket sigara almıştım? Kimse zorlamamıştı beni, hiçbir arkadaşım bir dal verip de başlatmamıştı. İlk dal sigaramı işte o aldığım paketle beraber içmiştim. Paketi bir haftada bitirmiştim. Bunu düşündüm, ne sebep olmuştu? Özentilik desen değildi, çünkü sadece evde içiyordum. Hayat sıkıntısı desen, hayat daha başlamamıştı bile. Aşk acısı desen, aşkı anlayacak yaşta değildim. Sanırım rahat battı bana ondan başladım. Rahat batması diye bir deyim vardır arkadaşlar. Son derece gerçektir bu. İnsan her şey yolundaysa sıkıntıdan ne yapacağını bilemez çünkü. Çocukken de bu böyledir, yetişkinlikte de. Hayatı düz çizgide yaşamayı kimse istemiyor. Küçük veya büyük yanlışlarla zikzak çizmek ve heyecan, adrenalin arıyor insanlar. Zengini de böyle fakiri de. Hatta buna Pollyanna bakış açısıyla bakarsak renk istiyorlar. Siyah, beyaz ve gri yetmiyor. Allegro riskli bir yaşam için downtempo güvenli standartlarını rafa kaldırıyorlar. Kediyi merak öldürür ya, insanı da dünyevi hazlar öldürüyor yolun sonunda.

10.01.2024

Sarı..



Kadıköy’de bir gün batımı, hafiften yağmur çiseliyor. İki yakın arkadaş deniz fenerinin yakınlarında bir kayalığa oturmuş. Sarı son kalan sigarasını derinden çekiyor. Rekor kırma peşinde sanki ne kadar az nefeste bitireceğine dair. Hepyek ise tombul şişenin içindeki arpa suyunun bir damlasının bile ziyan olmasını istemiyor.

Derken sarı bitirir sigarayı lafa girer.

Sarı: Zor be moruk, bu hayattan ayrılmak zor bir garip Orhan’ın dediği gibi. Geldik ama gidemiyoruz, hiç içimizden gelmiyor. Doğarken farkında olmadan geliyorsun, ama giderken farkında oluyorsun. Farkındalık denen şeye sayıp sövüyorum en çok.

Hepyek: Olum Sarı, hayatı bu kadar sevseydin az içerdin bu boku. İçten içe gazlayayım gideyim dedin ve gidiyorsun işte. Hayatta değerli tek şey yarım yamalak soluduğumuz nefesimiz kaldı, o da para etmiyor. Adam gibi geldik, adam gibi tüyelim buralardan, ayakta ölelim, yalvarmadan.

Sarı: Ulan bu zıkkımı herkes ölmek için mi içiyor? Beni evde kimse beklemiyor, bir güler yüzle hiçbir zaman karşılaşmadım. Senin tilki sırıtışlarından bahsetmiyorum, bir gülüş içimi yakmadı yani tatlı tatlı. Gerekli olduğundan içiyorum. Sanki dumana sarılıyorum, özümü dumanla karıştırıyorum.

9.01.2024

İyi Olmak Zorunda Mıyız?



Herkesin bir iyilik anlayışı vardır sanıyorum. Belirli kriterler belirlemişizdir. Bazen ilk bakışta damgalarız birini ki bu önyargıdır, hükmü verir kalemini kırar ya da hayatımızda bir yere oturturuz. İşte bu iyilik nedir, biraz irdeleyelim. Temiz ve saf bir ruhla dünyaya adım attığımız bir gerçektir. Her insanın yavrusu pirüpak bir melek gibi dünyaya gelir. Neden hep çocukluğumuzu özleriz? Çünkü kaybettiğimiz saflığın hepimiz farkındayızdır. 

Bir bebek dünyaya gözlerini açar ve bir süre sonra dünyaya ayak uydurmaya başlar. Önce emekler sonra yürür, önce agular sonra konuşmaya başlar. Diğer insanları tanıdıkça da kirlenir ne yazık ki. Biz büyüdük ve kirlendi dünya hesabı. Tanıdığı herkesin bir saçma özelliğini keşfeder, bazılarını alır kendine uygular falan. Bir insan iyi olmak zorunda mıdır derseniz. Zorunda değildir derim. Çünkü kusursuz değildir kimse. Nereden bakarsan oradan görürsün. Bir aslanın gün boyu yiyecek aradığına şahit olsanız, aslana hak verirsiniz. Ceylanın gün içinde nelere göğüs gerdiğini görseniz, ceylana hak verirsiniz. Bakış açılarına göre iyilik ve kötülük vardır. Nefret ettiğiniz birisi ölse, belki havalara uçmazsınız, ama sonuç olarak rahatlarsınız içten içe. Bunun tersi de karşı taraf için geçerlidir. Yani rahatladığınız için sizi kötü bir insan olarak kodlayabilirler..

Özgür iradeye ne kadar hükmedebiliyorsan o kadar temiz kalabiliyorsun. Yoksa hepimizin içinde Jack Torrence var elbette. En özenilesi iyi bir karakter olma potansiyelimiz de var, Hitler'den de kötü olma potansiyelimiz de. Günümüz şartlarında şeytanlıklarla karşılaşa karşılaşa biz de şeytanlaşıyoruz. Bu kabul edilebilir bir durum olmalı. Hiçbir şey yapmazsak içimizden küfür etmiyor muyuz? 

8.01.2024

Es..



Sustum istediğin gibi, artık es
Ey rüzgâr, işte şimdi 100 km hızla es
Bundan böyle almayacağım gram nefes

O kaotik şehirler benim…
Mazgallar gibi içim, tıkanır sellerde
Deniz kumundan sanki yüreğim
Yıkılır depremlerde…

Es hayat istediğin gibi, artık es
Dilimi sonunda yutturdun
Düşlerimi imkânsıza uçurdun...

Sonuçta,
Eller gibiyim yenik
Eller gibiyim kırık
Eller gibiyim uzak…








6.01.2024

Düşünen Adam..



Soğuk mermerden, solgun beyaz ışık yansır
Uzun sürecek gecenin sessizliği ufak ufak kırılır
Kimisi bir köşede ağlar
Kimisi sayıklar, sızar, mayışır
Geçmez sanırsın
Bitmez sanırsın
Alışırsın geçer, alışırsın biter de
Hayatın neler getireceği bitmez daha.

Eğri çizgiyi neye göre düzleyebilirsin ki
İnsanlar, yollar, düzen eğri.
Dünyanın ekseni eğri...
Neyi düzlüyorsun?

Düşünen adam derlerdi ona
Bilgisayar sınıfında monitöre bakakaldığı için.
Kim bilir neler düşlüyordu içinde
Düşünmek yetmez düşünen adam, düşünme...
Eskinin filozofları bize yeter, gerek yok yenisine.

Ama işte burada...
Zamanın durduğu o koridorda.
Yemek sırasını bekliyor, bağcıksız ayakkabılarıyla
Düşünme, düşünen adam.
Seni ham yapacaklar yoksa...
Biliyorsun artık.
Hayatın neler getireceği bitmez daha…








3.01.2024

Lezâ..




Ateşe ne kadar direnebilirsin çocuk
Sahra da tutuşacak bir gün
Bir kum tanesi yandığında
Binlerce zakkuma dönüşecek
Ve biz daha geçmeden bu âlemden
Okyanusları kurutup, lezâ çukurlarına çevirecekler

Ateşe ne kadar direnebilirsin...
Sadece etten kemiktensin
Filler tepişir de seyredersin.

Çoktandır
İnsan insanın oldu günahı
Mazlumun zalime tutmadı ahı
Kafeste biteviye çürüttük vicdanı
Sefil edip de dostu
Yücelttik düşmanı.

Ateşe kızma yaktığı için
Onu serbest bırakanlar bizler
Aydınlığı yakıp, yananı seyredenler bizler
Yalanı sevip, gerçeği kovanlar bizler
Ne zaman vazgeçeceğiz kibrit çakmaktan
Ne zaman vazgeçecekler...







1.01.2024

2024 ve Kaldığı Yerden Devam..


2 ayı geçkin bir süredir yazı yayınlamıyordum. Çünkü 100 paylaşımın bir nedeni vardı. Yoksa bir sürü yazı ve şiir yazdım tabii ki. Hepsini Ocak ve Şubat aylarına planladım. Blogda yazı yayınlamayı o kadar özlemişim ki. Var olmamın delili burası sanki. Tamam sözlükte de yazıyorum bir şeyler de. Burası görünüşünü, tasarımını ve içeriklerimi tamamen kendimin oluşturduğu bir mecra. İnsan evinde rahat eder ya en çok. Burası da benim evim işte. İstediğimi yazıyorum korkusuzca. Burası bilinse günlük 500-1000 kez ziyaret edilse bu kadar rahat olamazdım. Burası benim hem evim, hem de arşivim. Hoş geldim evime..

2024'te üzerinde çalıştığım bir şiir kitabı daha çıkaracağım hayırlısıyla. Kapak üzerinde çalışıyoruz, o da hazır olduğunda yayınlayacağım. Şiirlere yabancı değilsiniz zaten. Burada paylaştığım şiirler ve birkaç yeni şiir daha olacak içinde. O yüzden tatlı bir heyecan var biraz. Renkler Kararırken çıktığından bu yana kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. Bir olgunluk oluştu kalemimde. Yeni şiirlerim hakkında güzel geri dönüşler alıyorum. Çok karanlık ve karışık yazıyordum önceden. Şimdi daha yalın ve daha açık yazabiliyorum. 5 yıl sonra yeni bir kitap çıkaracak olmak iyi hissettiriyor..

Umarım sizler de iyisinizdir, yeni yılda daha iyi olun dilerim. 2024 hepimiz için mutluluk ve başarı getirsin. Bu yıl 100 tane yeni içerik yazamam herhalde. Belirli bir plan yapmıyorum bu yıl, yazı miktarı hakkında. Üretken olursam, ayda en az 5 içerik yayınlarım sanırım. 

Herkese selamlar olsun. Neler olacak görelim bakalım..

Yol Bulduk Feneriyle..(Marş)



Sarı aydınlık
Laci ferahlık
Düşümde sen yoksan
Hayat karanlık

Serdik ömrü ömrüne
Sevdik delicesine
Yol bulduk feneriyle
Mest olduk bahçesiyle

Hep beraber el ele
Yürürüz Fenerbahçe'm
Kim gelirse önüne
Yeneriz Fenerbahçe'm...