Binlerce ukde arasında birkaç nükte; yaşanmışlıklar..

27.07.2021

Mor Bereli Kız..


İstanbul kararmıştı öğlen saatleri olmasına rağmen, rüzgâr acımasızca tokatlıyordu ona karşı yürüyenleri. Hava yağmakla, yağmamak arasında kalmış. Gökyüzü, sigara içen birinin nefes alış verişi gibi hırıldıyordu. Bense hiç kulak asmadan bir ağacın altında onun yolunu gözlüyordum. O mor bereli kız gelecek miydi? Adını bilmiyordum sadece rumuzu buydu, ben adımı söylemiştim.



Havasına güven olmaz bu alabildiğine kalabalık şehrin, bir hafta kalmış olan bile anlayabilir bunu. Dün çok sıcaktı, bugünde öyle olur diye bir şey yok. O gün hatırı sayılır bir soğuk vardı. Sigaramın ucundaki ateşle ısıttım parmaklarımı. Öyle yaklaşık 40 dakika kadar bekledim. Sonunda geldi mor bereli kız. Burnu kızarmıştı ve hasta gibi bir hali vardı. Sol yanağıma hafif bir buse kondurup.

- Aslında gelmeyecektim, ama bir son belirlememiz gerekiyordu. Dedi

- Hala hazırlayamadım bu duruma kendimi. Diye yanıtladım.

Bir bank bulup üzerine oturduk ve 5 dakika kadar konuşmadık. Hava fırtınalıydı ama içimde bir kasırga dönüyordu. Neler söyleyecekti, nasıl bitecekti, nasıl kabullenecektim? Bu kısa süreli ilişkide kendimi kaptırdığım anlar kadar, sinirlendiğim anlar da olmuştu. Beni sevdiğini söyleyip bir anda giden bir sürü sevgilim olmuştu. Belki bana hakaret ederek ayrılmaları ve alışageldiğim gibi her ulaşım yolunu kapatarak gitmeleri daha kolay olabilirdi kendi açımdan. Çünkü veda etmek ne demek bilmiyordum ve açıkçası bilmek de istemiyordum. Ben bunları düşünürken o morarmış ellerini ovuşturuyordu, sonra bana dönerek:



- Neden böyle davrandın, elle tutulur bir zaman geçmemişken henüz? Ne biliyorsun ki benim hakkımda, birbirimizin en sevdiği yemekleri bile bilmiyoruz. Sen ise henüz 6.cı buluşmamızda seninle ciddi düşünüyorum dedin?

- Ben de öyle düşündüm bunu sana söylemeden önce. Duygularımı dışa vurmak ve sana karşı dürüst olmak istedim. Biliyorum ki insanlar çok görmediği ve bilmediği kişiler hakkında böyle büyük adımlar atmaz. Ama nadiren de olsa ilk bakışta o olduğunu anlarsın ya, sanıyorum benim durumum da bu.

Dedim.

Onun aklından geçenleri okuyabiliyordum. Çünkü kadının, erkeğe güvenmesi öyle filmlerdeki gibi bir anda olmuyordu. Benim iyi, kötü anımı, hayallerimi, sevdiğim-sevmediğim her şeyi bilmesi ve bütün bunların bir de aklına yatması gerekiyordu. Nihayetinde kendi duygularının da netleşmesi lazımdı. Dikkatimi çeken başka bir detay ise, gözlerinin sürekli dalıp gitmesiydi. Yakın zamanlarda psikolojik anlamda büyük yıkımlar atlattığını sezebiliyordum. Ailesinden biraz bahsetmişti, babasının hiç rahat vermediğini, el kaldırmasa bile her şeyine karıştığını ve sindirmeye çalıştığını biliyordum.

Muhafazakâr bir ailede yetişmesine rağmen, benim uçuk düşüncelerimi saygıyla karşılıyordu. Yaratıcı hakkında konuşuyorduk, evren ve bunun gibi birçok konuda. Bazen fikirlerimiz çatışıyordu, bazen ise uzlaşabiliyorduk. Düşündüğüm bir diğer detay ise bu sözlerimin, üstte anlattıklarımın aksine aileler arası ideoloji farkından dolayı olduğuydu. Tabi soramazdım bunu, çünkü istemeden de olsa karşılıklı gururumuz incinebilirdi.

Önce gözlerini kaldırdı ve bana baktı. Ama hemen kaçırdı sonra:

- Güzel günler geçirmeyi hak ediyorsun, çünkü kendini tutamıyorsun, her şey ağzından pat pat dökülüyor. Bazen acıtsa, bazen kızdırsa, bazen güldürse de bu iyi bir şey. Sen belki her şeyi yaşamış gibi hissediyorsun, ama henüz kirlenmemişsin, çünkü çok safsın.

- Saflar her zaman kaybedermiş. Şimdi olduğu üzere. Dedim

- Bu tarz düşünceler sana zarar verir, geçmişi unutmalısın ve hep ileriye bakmalısın. Zira geçmişten bir şey çıkmayacak artık, her şey çürür ve yok olur. Olasılıklar her zaman gelecektedir. Şimdi kaybetmiş olman, yarın kazanacağının habercisidir belki, olamaz mı?

Bu sözlere de hak vermemek elde değildi. Her zaman mantıklı konuşurdu zaten, çok okuduğundan diksiyonu da oldukça temizdi. Aslında hayatı ciddiye aldığında yapamayacağı bir şey yoktu.

- Sence bu kadar kolay vazgeçmen doğru mu? Diye sordum.

Bu soruyu bekliyor olmalıydı.

- Açıklama istiyorsun. Peki, öyleyse açıklayayım. Sana dediklerimin aksine bende geçmişimden kurtulamayan biriyim aslında. Uzun zamandır çıkış arıyordum, senle yazıştığımdan beri düşünmeye pek fırsat bulamıyordum ve bu bana iyi geliyordu. Ama durumlar ciddileştiğinde kaçtım hep. Görmek istemedim, halının altına süpürdüm. Şimdi de süpürmek zorundayım, çünkü böyle alıştım. Yeterli mi?

Yetmesine yeterliydi bu cevap. Ama kabullenmek istemiyordum işte. Benim de en kötü huyum inadımdır sanırım. Burçlara inanmasam da oğlak burcu inadıyla meşhurdu. İçimdeki yangını boğmaya çalıştım bir müddet. Sonra da.

- Evet, yeterliydi cevabın. Peki, şimdi ne yapacaksın? Bir planın var mı?

- Bir kursa yazılmak istiyorum, sanatsal bir şey olmalı, tiyatro ya da dans olabilir. Kafamı meşgul tutmalı, kendimi ona adayabilmeliyim.

- Her şey gönlünce olsun. Dedim

Çok klişe bir laftı biliyordum ama gerçekten içimden geldiği için bunu söyledim. 1 saat nasıl olduğunu anlamadan geçmişti o bankta. Artık son sözlerin zamanıydı.

- Seni tanıdığım için o kadar memnunum ki. Ah bir girebilsen düşüncelerime, görebilsen seni koyduğum yeri. Dedim.

Ağır ağır kalktı banktan.

- Belki bir gün, yeniden. Hoşça kal.

Bu sefer sağ yanağıma bir buse kondurdu. Hızlı adımlarla uzaklaşıp gözden kayboldu.

Bir başarısızlık daha eklenmişti sicilime. Kendime gelemedim belirli bir süre. Tıraş olmayı bıraktım, yıkanmayı bıraktım, sudan başka bir şey koymuyordum ağzıma. 20 gün kadar bu böyle devam etti. Sonra fenalaştım. Dışarı çıktım saatlerce yürüdüm, en son bir kaldırıma çöktüm bacaklarımı toplayarak. Hiç kıpırdamadan öylece kalakaldım orada. Sesleri duyabiliyordum. Birileri toplanmıştı başımda, ambulansı aramaktan bahsediyorlardı. Ama kitlenmiştim kıpırdayamıyordum.

Göz kapaklarımı yavaş yavaş araladığımda beyaz floresan ışığı vurdu gözlerime. Etrafımı incelediğimde yine hareket edemiyordum. Ama bu sefer kitlendiğimden değil bağlı olmamdan kaynaklanıyordu. Ellerim ve ayaklarım yatağa bağlanmıştı. 28 gün hastanede kaldım, bu süreçte beynime birkaç defa şok verildi. Oradaki herkesle ahbap oldum ve sözleştik çıkınca görüşmek için. Nitekim ömür boyu ilaç kullanmam tembih edildi doktorlar tarafından.

Eve döndüm, belki tekrar konuşma ümidiyle onu aradım telefon numarası kullanım dışıydı. Mail attım yine cevap alamadım. En sonunda akışına bıraktım her şeyi. Bir gün aklıma, ne plan yapacaksın diye sorduğumda verdiği cevap geldi. Kursa yazılıp tiyatro ya da dans öğrenip onlara yoğunlaşacağını söylemişti. O zaman ayrılığın heyecanıyla dikkatimi çekmeyen bir detayı hatırladım. Babası çok tutucu ve ona rahat vermeyen birisiydi. Nasıl yapacaktı bunları babası izin vermezse? Anlamıştım ki yalan söylemişti. Peki neden?

Yine ulaşmaya çalıştım ona. Elbette cevap alamadım hiçbir yoldan. Yine hasta olmam işten bile değildi. Ama kendimi bilgisayar oyunlarına vererek kandırabildim bir süre. Keşke bir ses verebilseydi, iyiyim demesi bile kâfiydi. İyi olduğunu duymaya ihtiyacım vardı. Bu sefer gerçekten onu kendi haline bırakacaktım zira. Hastaneye yatmadan önce onunla ilgili hissettiğim her şey çok güzeldi. Yani hayatı güzel gidiyor diye düşünüyordum. Fakat son zamanlarda içim içimi yemeye başlamıştı açıkçası.

Bir gün telefonuma tanımadığım bir numaradan mesaj geldi. Mesajda “Önemli lütfen şu yerde bulaşabilir miyiz” yazıyordu. Heyecanlandım tabi o sanarak. Adreste bildiğim bir yer olduğundan kabul ettim. Buluşma noktasına gittim ve söylenen numaradaki masaya oturdum. 10 dakika kadar beklemişken 15-16 yaşlarında bir çocuk karşıma oturdu. Beni biraz süzdükten sonra:

- Nedim siz misiniz Dedi

- Evet, o’yum, peki siz kimsiniz?

- Ben Selda hanımın küçük kardeşiyim

Selda adında birini tanımıyordum. Selda'nın mor bereli kızdan başka birisi olmasının imkanı yoktu. O yüzden biraz tedirgin hissettim, heyecanım artmıştı. Selda neden kardeşini yollamıştı ki buluşmaya?

- İsteğiniz nedir? Diye sordum

Çocuk güçlü görünmek istiyordu ama boynunu bükmüştü. Ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Derken başladı anlatmaya.

- İsminizi ablamın günlüğünden, numaranızı telefonundan buldum. Her şeyi detaylıca yazmış günlüğüne. Sizi bırakıp, arkasına dönüp bakmadığına kadar. Ablam uzun süredir tiroit kanseriydi. Hiçbir şey belli etmemek adına ve tabi ki kendini iyi hissetmek için peruk ve peruk taktığının anlaşılmaması için üzerine bere takardı. Ama ne yazık ki son zamanlarda çok acı çekiyordu kemoterapi yüzünden. Geçen hafta düzinelerce uyku ilacını içmiş evde kimse yokken. Eve geldiğimizde onu yatakta kendinden geçmiş bir halde bulduk. Hastaneye kaldırdık ama çok geç kalmıştık. Ablamı kaybettik. Günlüğünü bunu neden yaptığını öğrenmek için karıştırdım. Size rastladım, bilmeniz doğru olur diye düşündüm.

Kanım donmuştu resmen. Her şeyin açıklaması, bana söylediği yalan, ayrılma sebebi. Hastalığıymış meğer. Nasıl bu kadar iyi gizlemişti hastalığını benden. Gözümden pıt diye bir damla düştü masaya.

- Başınız sağ olsun. Diyebildim

- Dostlar sağ olsun. Dedi ve bembeyaz bir günlük çıkarttı sırt çantasından.

- Bu sizin.

Kalktı, elimi sıktı ve yürüyüp gitti.

Günlüğü alıp eve koştum. Yaşama bakış açısından, hayallerinden bahsediyordu ilk başlarda. Günlüğün sonuna bakmak istedim. 6 Eylül'de son bir yazı vardı ve o tarih ayrıldığımız tarihti. Beni sevmiş, bütün bastırdığı duygularını dökmüştü günlüğe.

Günlüğün son yazısı şuydu.

“Bugün ondan ayrıldım. Her şey normal seyrinde gitseydi, çok mutlu olacağımı düşündüğüm adamı terk ettim. Kaçınılmaz olanı ona yaşatamazdım. Çok üzülecekti, belki de hayata küsecekti. Ama zorundaydım. Durumumu kabullendiğim, hissettiğim için önce ondan vazgeçecektim sonra da becerebilirsem hayatımdan. Neredeyse hiç soru sormadı, oysa bir pot kırmıştım neler yapacaklarımı söylerken. Bunu fark etmemesi benim için iyi oldu. Çünkü toparlayamayabilirdim. Hayat böyleymiş. Biterken mutluluk kapını çalıyormuş. 80 yaşında milyoner olmak gibi. Ben de seni sevmiştim Nedim. Söyleyemesem de yanında girdiğim şekillerden anlamış olman gerek. Doğru zamanlamayı tutturamadık ikimizde. Doğru kişiyi bulsan da zaman yanlışsa olmuyor. Kendi dikkat et güzel ruhlu çocuk. Yolculuğa devam et. Hayata benim gibi küsme, benim için olmasa bile bazen döndüğü oluyor. Onlardan biri sen olursun umarım. Hoşça kal anılarım hoşça kal. Herkese güzel günler, bol güneşler..

Böğürerek ağladım, ortalığı yıktım. Sakinleşemedim bir türlü. Gözlerim kan çanağına dönmüştü. Günlerce uyuyamadım yine. Sonunda ona karşı bir görevim olduğunu anladım, onun anısını yaşatmak için yaşayacaktım. Yolculuğa devam etmemi söylemişti, ne kadar düşsem de devam edecektim. Vazgeçmeyecektim, onu yazacaktım, onu ismini zikredecektim..

En sevdiğim ve en nefret ettiğim renk mor olacaktı. Nasıl olacaksa bu?

24.07.2021

Yaş..



Akan yılların getirdiğinden değil
Akıtılan damlaların getirdiğinden..
Yoksa ben yaşlanmadım..
Sadece gözlerim yaşlandı..
Yılları biriktirdim de harcayamadım..
Çok kişiyi uğurladım senden sonra da
Seninki kadar ağlayamadım..
Yeni bir yaş aldım..
Eski akıttığım yaşı hatırladım..

22.07.2021

Devam..

Gerek gerçek anlamda gerek mecazen geri dönmek bana göre değil. Geri dönmeyi hiç istemiyorum. Çünkü geri dönsem yine aynısını yaşardım, yapardım. Ruh halim hep böyleydi, zamanla soğuttum kendimi diğer insanlardan. Bilerek mi bilmeden mi fark etmiyor açıkçası. Düz bir adamdım yerine göre. Uğraşmazdım ve hala da uğraşmıyorum. Ne bir ilişki için ne de bir arkadaşlık için çaba harcamıyorum. Vaktinden evvel bezmişim dünyadan. Yapacak bir şey yok gibi. Keşfedilecek yollar kalmamış gibi. Alacağımı almış ve kendimi bırakmışım. Ne olursa olsun alışmışım. Hiçbir şey şaşırtmayacak sanırım beni. İstanbul ne kadar da yabani bir şehir. Taşı toprağı altın falan değil, burada her türlü kötülük var. Zenginlerin kendilerini sınırsız bir biçimde tatmin etmesini sağlamaktan başka işlevi yok. Zengin olsaydım da çekmezdim kahrını açıkçası. Neyse ne diyordum. Geri dönüşler yasak bana, ileriye sadece ileriye. Ama geçmişi aklından çıkarmadan ileriye. Kabuğu vakitsiz söküp kanatmaya devam yine..

19.07.2021

Desinler ki..



Sonucunu öngörmeden giriştiğim bir eylemdi.
Geçen günleri saymaktan sıkıldığım belliydi..
Öylesine geçip gidemezdim ya buralardan.
Teslim olabilmem için suç işlemem gerekirdi..
Yine de her şey eskisi gibiydi, değişmezdi.
Bensiz de etraf güzeldi, yaşam işlerdi.
Geriye sadece deftere bir tarih atıp,
O gün ölmek kaldı...
Desinler ki arkamdan biraz yaşadı, 
Çokça çekti, bir hayli ağladı..

16.07.2021

Yine..



Bir daha gelmem der yine gelirim..
Sözler verir, sözler bozar yine gelirim.
Başka kasabalar üzerinden geçmişim.
Ve bu kadar sarsıntılıyken geçmişim.
Üzülür, sevinir, acıkır, susar yine gelirim..
İstemesen de, beklemesen de
Sen olmasan da senin şehrine..

15.07.2021

Şehri İzledim Bir Gölgeden..



Yaşlı bir çınara sırtımı dayamış çökmüşüm gölgesine. İnsan manzaralarını gözlüyorum. Çok acelesi var onların, hızlı hızlı geçip gidiyorlar önümden. Ben de hızlı geçtim mi bu alemden, düşünüyorum. İnsanlara iyi mi geldim, kötü mü geldim? Yoksa hiç umurlarında bile değil miydim? Ellerine dokunduğumda, tokalaştığımda soğuk ellerimden ürperdiler mi hiç? Bu çınar arkadaşlık etti bugün bana. Başkalarının sıcağını çaldığım gibi, onun da gölgesini çaldım. Bir süreliğine de olsa terk ettim kaosu. Günah çıkarttım düşüncelerimle. Şehre dik dik bakıp, alay edebildim onunla. Kaç kez geçtim buralardan, hiç durup soluklanmadım. Buralarda rüzgar deniz kokuyormuş..

Ortasından başlardım hikayeye, artık sonundan başlıyorum. Değişik sonlardan yeni girizgahlar yapılabilir mi? Doğum da bir sonuçtur neticede. İçimde biriktirdiklerimi artık serbest bırakma vaktidir. Öyle boca etmeyeceğim bir anda. Filmlerde uyuşturucuyu şırıngayla zerk ederken önce biraz kan çekerler ya sonra da yavaş yavaş enjekte ederler. Aynen öyle toprağa bırakacağım içimdekileri cebime önce biraz toprak atarak..

13.07.2021

Takılı..


Mutlu günleri beklemeyi seviyoruz, geleceği kesinmiş gibi. Kimse aldatmasa bile kendimizi aldatmayı tercih ediyoruz...

Daha yeni binmişim Amerika otobüsüne, suda da gider bu otobüs. Ama işte hayaller o kadar yakın değil 1 yıl kaybedeceğim kesin yine yollarda. Neler kaybetmedim ki, kaybolan zamana üzüleyim. Kısa kaldı ip inmek isterken bu kahrolası düzenden. Maskara oldum el aleme, bir gösteri sundum istemeden ortasında sallanarak zembereğin. Otu boku izleyen millet bunu da kaçırmadı. Başkalarının acıları, başkalarına keyif oluyor. Sen yine yargıla beni, ilgi iste, alaka iste, ne istersen iste. Bende olmayanı iste her zaman. Sonra kaçıp git, bir başka ademoğlunun koynuna. Eskilerden bahsediyorum, yoksa artık takılmıyorum bu konulara. Kıçımın delik deşik olacağı varmış iğnelerle. Benim sevmem demek, saplanmak demek. Çamura saplanmak çoğu zaman, bazen kara saplanmak. Neticede ilerleyemiyorum, ağaç dalına takılmış bir poşet gibiyim. Biri müdahale etmezse hep orada kalacağım. Siz ise reklamları izleyeceksiniz, kim önem verir bir poşete, sebze meyve poşetleri gibi beleş. 25 kuruşunuz da sizde kalsın..

12.07.2021

Mesafe..



Kısa mesafe koşucuları beni iyi anlar. Kısa mesafe koşucusu olduğumdan değil. Anlık çabalarımdan dolayı. 100 metrede 1 saniye geriye düşsen toparlayamazsın mesela. 5 bin, 10 bin metrede toparlayabilirsin ama. Hem nefesim yetmediğinden, hem tahammülsüzlüğümden yarıda kalan çok şey var. Koşmak gerekmiyordu çoğunda, sadece ortalama bir tempoda ilerlemek mümkündü. Ama gördüğüm manzaralar güzeldi, durup fotoğraflama ihtiyacı hissettim. Ben durduğumda onlar gözden kaybolmuştu, yetişememiştim..

O saniyenin önemi var, çünkü ömür 10 bin metre kadar uzun olmayabilir. İlla ki yarım kalacak çoğu şey, yapmadığın/tatmadığın çoğu iş ve his olacaktır. Bazen koşarcasına, bazen yürürcesine yaşıyoruz. Neye koşup neye yürüyeceğimizi çok da bilmiyoruz aslında. çoğu zaman da çakılıyoruz olduğumuz yere. Nihayetinde hayat bir şekilde kaçıyor, pişmanlıklar da bunun bir sonucu. Çok geç kalmışlık ya da haddinden erken gelmişlikten ziyade; tempoyu tutturmak, zamanlamak ve senkron kaydırmamak önemli..

Denk getirmek önemli..

Ve ben hiçbir zaman denk getiremedim. Yaşamakla, yaşamaya çalışmak arasında gidip geldim..

10.07.2021

Gayriciddi..

Elinde sadece hayatın var, dünyaya kapalı gözlerinle geldiğinden bu yana. Bunun dışında her şey kaybedilir ya da kazanılır önemli değil. Hayatını kaybettiğinde, kaybedersin..

Yeniden başlamak her zaman yorucudur, insan bilgisayar formatlamaya bile üşeniyor nihayetinde. Kendimi o kadar çabuk dolduruyorum ki. İçimde çöpten dağlar birikmiş, çok zaman sonra fark ediyorum. Bir detaya saplanıp, hayatımı harcıyorum. Bu durumdan zevk alıyorum belki de. Şu bina yanarken gülümseyen küçük kız çocuğu gibi. Yanan beyin hücrelerim ve bütün benliğim de olsa gülüyorum artık bu duruma. İş işten geçiyor çünkü biliyorum. Bir yeniden başlayış daha kaldıramayacağım artık. Geçen kaçıncı hafta saymayacağım. Bugün hangi gün onu bile bilmeyeceğim, umurumda olmayacak yani. Karşılaştığım insanların yüzünü 5 saniyede unutacağım. Gerek yer kalmadığından, gerek bir işime yaramayacağından..

8.07.2021

Sonsuza..



Öyle değil gibi gelir ama öyle
Satılık bedenlerin kiralık ruhları
Aramaktan vazgeçerler artık kayıpları
Atılan metelik dik gelir seçemezsin bir tarafı
Görüyorsun ya sonsuza dek
Kapılar kapalı, kulaklar tıkalı...

3.07.2021

Neden, Neden..


Gökyüzünde görünmez bir kanca asılı
Unutulmayan geçmiş de o kancaya asılı
Yer değiştirme, bu hep böyle
Sonsuza ilerlerken avunacak bir şey söyle
Ne mümkün ki..
Gerçeği düşün, fark et yalnızlığı
Ve bu karmaşık düzendeki sıradanlığı.
Çamaşır sepetini suyla dolduramamak gibi
İçindeki boşluk da dolmaz çünkü delikli..
Başlangıcı sırayla, sonucu ise belli
Bir gün belki anlayan çıkar yaşamın nedenini..

1.07.2021

Vurgu..


Ne dediğinin bir önemi yok aslında. İyi de kötü de olsa vurgu önemli. Güzel bir şey söylerken vurguyu net alamazsam samimi olup olmadığını anlayamam..

Artık süslü sözcüklere de bakmayacağım. Çünkü aldatıcı ve ben çok aldandım. Detaya gerek yok. Kendimi çukur sanacak kadar aldandım. Hepsini sığdırabildim çünkü içime. Bu dünya hepimizin, bir zaman önce ölenlerindi, ondan önce dinozorlarındı. Gelip geçerken kalıcı bir his arıyorsun ama olmuyor. Ölmene gerek yok, bir an yanıp sönüyor ışıklar. Gittiğinde de aynısı gelmiyor o hissin. Ampul değiştirmeye benziyor. Daha kötüsünü ya da vasatını buluyorsun. Dünyada sıkıntı yok, biz insanlarda sıkıntı var. Düzgün hissedemiyoruz, yaşayamıyoruz. En büyük yanlışımız ise tutamayacağımız sözleri çok sık vermek..

Olanları iyi ya da kötü tecrübe etmek bir daha başına gelmeyeceğinin garantisini vermiyor. Farklı bir telden çalıp başka bir kötü ya da güzel sona ulaşıyorsun. Bazen aynı şeyleri yaşıyorsun tabi, ama bakış açını değiştirmezsen aynı şeyler başına geliyor. Aslında kimse hatalarından ders çıkarmıyor, sadece akıllandığını sanıyor hepsi bu..