Binlerce ukde arasında birkaç nükte; yaşanmışlıklar..

10.09.2020

Zargana..

Genelde hissettiklerimi ve yaşadıklarımı yazıyordum buraya. Ama en önemli kısmını yazmamıştım. Şimdi onu yazacağım tabi isimler ve mekanlar kullanmamaya çalışacağım. Bu yaşadıklarımı genelde içimde tutuyordum çok kişiye anlatmamıştım, anlattıklarıma ise inandıramadığım olmuştur. Başlıyorum..


1989 yılının son aylarında dünyaya adım attım. Babam gazeteciler cemiyetinin lokalini işletiyordu, annem ev hanımıydı o zamanlar. Zenginlik içinde dünyaya gelmişim, hastane odasında televizyon bile varmış. İnanılmaz bir yağmur eşliğinde doğduğumdan babam önce adımı tufan koymaya niyetlenmiş. Ama cemiyetten dolayı adım konmuş işte. Beylerbeyi'nde 1.5 yaşına kadar yaşamışım, 3 tekerli bebek bisikletlerine bindiğim anlar olmuş. Kısa bir süre sonra annemle babam boşandı. Babam kötü günler geçirdi, hastaneye yattı. Babamla başbaşa kalmıştım. Ama hem işlerini yürütüp hem bana bakması zordu. O yüzden Milliyet gazetesine bir ilan verdi. O ilana cevap geldi ve yeni ailemin yolunu tuttum. Eşikten içeri girdiğimi elimde bezlerimin olduğu bir torba tuttuğumu hayal meyal hatırlıyorum. O gün hayatım bambaşka bir yöne evrilmişti işte..


Benim bakıcılığımı üstlenen ailenin iki tane oğlu vardı. Tabi küçüğü benden 20 küsur yaş büyüktü. Bana söylediklerine göre eve hiç girmeyen bir gazete, benim şansıma evlerine girmiş o gün ve ilanı görmüşler. Küçük oğulları mafyatik işlere bulaşmıştı ve hapis yatmıştı. Isparta ceza evine ziyaretine gidiyorduk hatırlıyorum. Kadına anne diyordum ama eski kocasına (boşanmış, birlikte oturuyorlardı) amca diyordum. Küçük oğluyla sürekli kavga ederdi, ev yıkılırdı hapisten çıktıktan sonra. Ama büyük oğlu beni çok severdi, kollardı, istediğim bir şey olsa yapardı. Gerçek ağabeyim gibiydi sanki..

Üzerime çok düştükleri olduğu kadar gerçek aileme hakaret ettikleri de oluyordu. Ara sıra anneanneme gidiyorduk, tamamen kopmamıştım özümden. Ama biraz büyüdükten sonra işler değişmeye başladı. Beni pazara, alışverişe götürmeye başladı yanında. Paravan olarak kullanıyordu. 90'ların ortalarından itibaren gittiğimiz her dükkandan bir şeyler araklamaya başladık. Bana çantanın içine attığı yiyecekleri giyecekleri verip yürü diyordu, köşe başında bekliyordum onu. Yakalanınca suçu benim üzerime atıyordu. Yaşını başına almış bir kadın olduğundan cezai işlem yapılmıyordu hakkında. Üsküdar'ın merkezinde bir süpermarket vardı (adını söylemeyeceğim) Oraya girip bir şeyler çalmaya çalışsa hep yakalanırdı. Görevliler beni dışarı yollayıp bunu arka odaya çekerlerdi. Gizli cepler dikerdi, pardesülerine ve çantalarına. Çaldıklarını o gizli ceplere koyardı..

Hiç ihtiyacı olmamasına rağmen çalardı. Koca bir dolap kiler vardı, çaylar, şekerler, bakliyatlar ağzına kadar doluydu her zaman. Bir gün eski kocasını terk edip babamla evlendi, o evlenmek istedi babamla. Çok taşınırdık bir zamanlar. Bu seferde beyaz eşya çalmaya başladı. Eşyalar geldikten sonra taşınıyorduk resmen. İki tane kimlik kullanıyordu, evlenmeden önceki soyadı ve sonraki. Bir ara ablam bizde kalmaya başladı. Ona da çaldırmak istedi tabi bir şeyler ve ablam yakalandı. Bunu öğrenen babam anneannemlerle konuştu ve ablamı onlar himayelerine aldılar. Bahariye'de yaşadığımız bir dönemdi, ilkokul birinci sınıfa Bahariye i.ö.o'na gitmiştim. Babamla çok kavga ettiklerinden boşandılar ve eski kocasının evine döndük yine. Adamcağız nasıl kabul etti dönmesine onu da bilmiyorum ya. Bir gün Bakırköy'e gitmiştik, yine çantaları doldurduk çalarak. Ama daha gezecektik bir pazardaki tezgaha bıraktık çantaları. Döndüğümüzde onlarda bizden çalmıştı bunu net hatırlıyorum. Yaşım ilerledikçe çirkin bir şey yaptığımızı fark etmeye başladım ve içinde olmamak istedim. Onla bir yere gitmiyordum. Sadece bizim sokakta kurulan pazara gidiyordum, hep gitmek zorunda olduğundan oradan çalamıyordu çünkü. Kadıköy'e gidip büfelerde bir şeyler yiyip içtiğimizde bile parayı ödemiyordu. Öde diyordum masada beni bırakıp eve dönüyordu. Ben de ne yapayım Kadıköy'den yukarı yürüyüp dönüyordum eve. Kadıköy 20 dakikalık mesafedeydi yürüyerek..

İhtiyacı olmamasına rağmen çalardı dediğimi biraz açmam gerekirse. Hem kendi maaşı vardı, hem ölmüş babasından, eski kocası da maaşını dokunmadan ona veriyordu. Buna bir de babamın maaşını eklersek para içinde yüzüyordu diyebilirim. Ama ben çok sonra öğrendim parayla bakıldığımı. 99 depreminden kısa süre sonra babamla telefonda kavga ettiler çok şiddetli bir şekilde. Kasım ayının bir günü babam okul çıkışıma gelip beni aldı ve Köyceğiz'e yerleştik bir süre. 4. sınıfı orada okudum. Ama babamın yanındaki kadınla anlaşamadığımdan yine kürkçü dükkanına dönmek zorunda kaldım. O zamanlarda anladım para için bakıldığımı. Ama çaremiz yoktu işte..

Kadın zamanında bir deri hastalığı geçirmişti. Bedeni kararmıştı tamamen. Çok zayıf kemikli bir kadındı. İnanılmaz bol makyaj yapardı. Yolda giderken hep ona bakarlardı, inanılmaz dikkat çekerdi. O da küfür ederdi bakanlara. Ağzı bozuk bir kadındı. Babamla evli olduğu günlerde babamın bir arkadaşı bize gelmişti birkaç gün kalmak için. O demiş babama bu kadın zargana'ya benziyor diye. O zamandan sonra lakabı zargana oldu kadının işte. 

Lise 3'ten sonra ayrıldım onun yanından öz annemle yaşamaya başladım. İyisiyle kötüsüyle beni sağ salim büyüttüğü için minnettarım yine de ona ve kocasına. Boğazımdan çok haram lokma geçti, ama çocuk olduğum için hesabıma düşmez belki. Bazen uğruyorum birkaç dakikalığına yanına. 2017'de kocası ölmüş ama ölmeden evvel bir müddet bakmış ona, altından almış vs. Şimdi tek başına o koca evde yaşamaya çalışıyor. Evin her tarafı duvar saatleriyle çevrili, ıvır zıvırdan oturacak yer bile kalmamış. Belediye temizlemek istese 10 kamyon çöp çıkar o evden. Daha da zayıflamış, yolun sonu görünmeye başlamış artık. Üzülüyorum çünkü ortada bir yaşanmışlık var..

Daha anlatmadığım bir sürü detay var ama bu kadarı da hikayeyi anlamanıza yeterli. Benimde çocukluğum böyle geçti işte..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bir isim ile paylaşın. İsimsiz yorumlara sadece teşekkür ediyorum.