Binlerce ukde arasında birkaç nükte; yaşanmışlıklar..

22.04.2025

Yaşamış ve Yaşayan..


Yaşamış ve yaşayan 100 milyar insandan biriyim...

Bir buluşum mu var? Savaş kahramanlığım mı var? Dünya barışına katkım mı var? Bir hayat mı kurtardım? Bunların hiçbirine dahil değilim. Yiyip, içip, sıçarak hayatımı idame ettirdim. Burada hep dediğim gibi hayat adil değil. Ömrü daha uzun olsa neler gerçekleştirecek, belki tarihi değiştirecek insanlar erkenden göçüyorlar. Yaşamak istemeyene uzun ömür, yaşamak ve dünyayı değiştirmek isteyenlere kısa ömür bahşediliyor. Çözemiyorsun ve çözemeyeceksin.

İçki masalarında memleket kurtaranlar hep var olacak. Etek boyu götüne kadar olup bedenini teşhir edenler hep var olacak. Çocuklara tecavüz edenler, sapıklar, hırsızlar, kul hakkına girenler, sadakatsiz mahluklar hep var olacak. Dünyaya fayda sağlayacak beyinler hastalıktan ya da ani bir kriz sonrası artık olmayacak. Biz bir boka yaramayan çoğunluk sadece tüketip, hakkımızdan fazlasını alacağız dünyadan.

Biz toplumu yozlaştıran her şeyi izleyip, dinleyeceğiz. Reyting neredeyse oraya koşacağız. Damat kayınvalidesine, dayı yeğenine, dede torununa hallenecek ve biz izleyeceğiz. Onları izleye izleye zaten boktan olan karakterlerimiz daha da iğrençleşecek. 100 yaşına kadar yaşayıp leş varlığımızla temiz dimağları zehirleyeceğiz. Sokayım böyle düzene.

Yazılan, çizilen, gösterilen şeylerden ibret almayacağız. Onları biz de yaşamak isteyeceğiz, merak edeceğiz. Sobaya dokunacağız o içi davul gibi bomboş düşüncelerimizle. Anna Karenina okuyup eşimizi aldatacağız mesela. Aldatmakla kalmayıp aldattığımızdan hamile kalıp, doğuracağız. Aşk-ı Memnu okuyup amcamızın eşini nasıl götürürüz planlar yapacağız. Kötüden ibret almak bir kenara, onu iştahla arzulayacağız.

Bu televizyon, internet, sosyal medya hayatı kolaylaştıran şeyler değildi oysa. Neden bulundu, neden yaygınlaştırıldı? Bunlardan ne hayır gelebilir ve geldi ki insanlığa. Saçma sapan şeylerden haberimiz olup bizi onlara özendirmekten başka ne boka yaradı bu icatlar? Radyo neyine yetmedi insanlığın? Mektup, kartpostal neyine yetmedi? Ansiklopediler, atlaslar neyine yetmedi? 

Bana ne olum Cem Yılmaz’ın İskoçya’da kilt giyerek viski içişinden! Bana ne küçük Emrah’ın aldığı Facebook hissesinden! Bana ne iki eltinin yufkacıya kaçışından! Bana ne, bize ne! Ama bunlarla foseptik çukuruna döndürdünüz işte ülkeyi. Gereksiz ne varsa yüklediniz bizlere. Kısa yoldan millete hayaller sattınız. Kazanması mümkün olmayan sanal kumarhanelerle gençlerin üç kuruşuna da çöktünüz. Ne geldiyse başımıza Amerikan özentiliğinden geldi. Beverly Hills izleyerek büyüdük, Sahil Güvenlik izleyerek büyüdük, Yalan Rüzgarı izleyerek büyüdük ve daha küçüklüğümüzde beynimiz yıkandı. Sapkınlık, dolandırıcılık, yalan ve iftira içerikli her şey bizlere pompalandı. Ulan dürüstlük kerizlik oldu. İyi niyet enayilik. Rüşvet yememek aptallık.

Niye helak olmuyoruz biliyor musunuz? Çünkü Cehennem hınca hınç dolu olmalı. Gittikçe batmalıyız, cehennem kapalı gişe olmadan kıyamet kopmayacak çünkü.

Keşke ruhsuzun biri olsam. “Dünya sikime, minare götüme” kafasında olsam. Keşkeler o kadar çok ki. Keşke dünyaya fayda sağlayıp erken ölmüş birine ömrümü katabilsem. Ama yaşaması gerekenler yaşayamıyor, ölmesi gerekenler ölemiyor. Dünya dönüyor ve biz yarak gibi yaşamaya devam ediyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.