Binlerce ukde arasında birkaç nükte; yaşanmışlıklar..

28.05.2025

Ölümüme.


Nasıl bilirdiniz?
Hiç bilmezdik…

Şaka maka ölüme doğru sürüyorum atımı. Biraz uzun bir yazı olacak veda maiyetinde. Veda derken korkmayın bu yazıdan sonra kendimi 4. kattan aşağıya atmayacağım. Sadece bu bloga veda ediyorum. Ama hayata da veda edeceğim günler yaklaşıyor, şimdilik hayattayım.

Nasıl başlamıştım biraz anlatayım. Hatırladığım tek şey elimde içinde bezlerimin olduğu torbayla eşikten içeriye girişimdi. 3 yaşından 15 yaşına kadar burada kaldım. Çok ilginç bir deneyimdi, annemi o süreçte 5 defa görmüşümdür herhalde toplamda. Birkaç kere okul çıkışına gelmişti sanırım. Teslimiyet içinde bir hayatım olmuştu. Babamı gördüğümde ne kadar mutlu olduğumu hala anlatamam. Çok karizmatik bir adamdır babam, yürüdüğünde yeri titretir. Babamın görünüşü bana olmak istediğim adamı anlatıyordu.

Sonra bir anda lise yılları geçti, kendimi boşlukta buldum. Birine sevdalandım onu kaybettim falan derken. Kendimi akıl hastanesinde buldum. Hayatın rüzgarına bazen karşı koyamıyorsunuz, uçurup atıyor. Oradan çıktığımda kendimi tanıyamadım, eski ben değildim sanki. Saçlarım dökülmüştü ve kilo almıştım. Sadece bunlar olsa iyiydi, özsaygımı kaybetmiştim. Umursamazlığımı kaybetmiştim. Sonuçta kendimi kaybetmiştim. Eve kapanıp sadece yiyip, içiyordum. 130 kiloya kadar çıkmıştım. Kendimi yiyerek patlatmaya çalışıyordum. Sonra babamla beraber yaşamaya başladık. Kendimi patlatmaktan vazgeçtim ve 90 kiloya kadar düştüm. Hala ilaç kullanmaya devam ediyordum. Babamla düşe kalka yaşıyorduk.

Kısa bir hayat hikayesi buydu işte. Şimdi babam hasta ve yakında ölebilir. Ben kalabilecek miyim onu düşündüm. Ne kadar süre kalabilirim ya da hiç kalamam mı? Kendimi bildiğim kadarıyla ben de giderim. Bu kararı neden aldığımı anlatacağım şimdi sizlere.

Bilenler nasıl bilirdi beni onu söylemeliyim. Bilenler mütevazı, inatçı, nazik bir adam olarak tanımlayabilirdi beni. Ancak ben gerçekten iyi bir adam mıydım? Ben sanırım güçsüzlüğüm sayesinde iyi bir adamdım. Her şeye erişimim olsaydı sevmediğim herkesin hayatını zorlaştırırdım. Aynı The Fountainhead’deki Gail Wynand gibi. Benim iyiliğim tamamen çaresizliğimden. İçimde bir manyak var ve bunu şimdiye kadar tutabilmiş olmam bir mucize.

Neden böyleydim çünkü hayattan beklentilerim vardı. Hayattan beklentisi olan insanların korkuları da vardır. Kaybetmekten ölesiye korktukları şeyler vardır. Hayattan çok şey istedim ve gerçekleşmedi bunlar. İşte gerçekleşseydi bir amacım kalmamış olacaktı ve içimdeki kötü ikizimi dünyaya salıverecektim.

Sevgiye nail olabilseydim, tutunacak bir dalım olmayacaktı. Dünyadaki koşturmacanın sebebi sadece tüketme çılgınlığı. Maddeleri olduğu kadar insanlar insanları tüketmeyi seviyor. Dünyayı çocukluğumdaki gibi görebilseydim her şeye kayıtsız kalabilirdim. Sadece ilkel duygularımla parçalanmadan yaşayabilirdim. Yetişkinlik benden önce kayıtsızlığımı aldı. Her şeye tepki gösterir oldum, çoğu şey beni yaralar oldu. İşte bundan nefret ediyordum. Dünyaya, insanlara bağımlı olmaktan tiksiniyordum.

Dediğim gibi bir amacım vardı bir şair olabilmek istiyordum. Ama bunun için çok da mücadele etmedim. Bir kimlik edinme sevdasıyla yanıp tutuşuyordum. Bunun için diğer insanlara muhtaçtım. Onların pozitif ve destekleyici yorumlarına dilenci gibi muhtaçtım. “Nasıl bilirdiniz? Hiç bilmezdik.” başlangıcım bu yüzden. İnsanlar asla bilmedi beni. Gördü ama unuttu. Duydu ama geçip gitti. Sonuç olarak elde şimdiki “hiç kimse” ben kaldım.

Babam olmasa bu macera bu kadar da sürmezdi gerçekten. Onun bana bakışlarındaki vicdanı görmesem çoktan bitirmiştim. Ama onu üzme korkusu o kadar baskındı ki bende hiçbir zaman buna yeltenmedim. Yakın zamanda babamı kaybedeceğimi biliyorum. O yüzden kendimi dizginlememe gerek kalmayacak. Ölümü bir nefes gibi çekeceğim içime. Kimse durduramayacak.

Yaradılışım her insan gibi temizdi. Sonra bulanıklaştı, sonra kirden görünmez oldu. Hayattan beklediğim şeyler beni o kadar yordu ki tanımlayamıyorum bile. Dünyevi zevklere muhtaçtım sanki. Bülent Ecevit’in şiirindeki gibi “Bir şeyler olacak yarın” diye uykuya dalıyordum. Bir şey olmayınca aynı ritüel devam ediyordu. Bir şeyler olmuyordu arkadaşlar. Günler, yıllar geçiyordu. Bir şeyler olmuyordu. İyiye dönmüyordu hiçbir şey. Daha fazla ayrılıklar, daha fazla küskünlükler ve daha fazla borçlanmadan başka bir şey getirmiyordu yarınlar.

Çocukken gittiğim Cuma namazları aklıma geliyordu. Ne temiz çocuktum diye düşünüyordum. Beni ne pisletmişti böyle. İçime zehri ilk kim zerk etmişti? Bunun cevabını biliyorum ama söylemeyeceğim. Onunla mahşerde hesaplaşacağız.

İşte böyle bugünlere geldim. Ağız tadıyla deliremedim bile. Hiçbir şeyi unutamadım. İyilikleri, kötülükleri ve kayıtsızlıkları. Cehennemi görmeden cennete gidemez kimse. Yanmadan da temizlenemez.

Bir beklentim yok artık hayattan. Korkacağım bir şey de yok. Artık şair olmak istemiyorum, artık iyi bir insan gibi görünmek istemiyorum. Hepinizden nefret ederek gidiyorum buralardan. Şimdi değil ama yakında. Bu blogun son paylaşımıdır bu. Bir daha görüşmemek üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.