Sahte samimiyet, yeni yüzler takınmaktır.
Farklı yüzler takınmıyor muyuz her birimiz diye düşünürüm. Nereye hangi maskenin uyacağını bilerek yaşamak ve esas yüzünü unutmak. O kadar değişik maskeler takıyoruz ki, kendi yüzümüzü bile bir maske sanıyoruz. Oysa kendi yüzünü çıkaramazsın o hep seninle kalacak.
Makyaj güzelleştirir maske ise gizlettirir. Esas amacını ulu orta kimseye açıklayamazsın. Bu her yerde böyledir. Sakladığın yüzünü bazen kimseye göstermek istemezsin. Pekâlâ, utandığından ya da korktuğundan. Örneğin Marksist görüşlerin yoğunlukta olduğu bir ortamda dindar bir adam gibi görünmemen dayak yememen için gereklidir. Ya da tam tersi. İnancı ve Tanrıyı yok sayanlar ibadethanelerde hoş karşılanmayacaklardır. Radikallerin arasında onlardanmış gibi görünmen lazımdır.
Hayat bizleri istemediğimiz ortamlara sürüklediğinde anlık bir kararla ortama uyum sağlamıyor muyuz? Çünkü körü körüne kendi karakterini afişe edemezsin. Öncelikle ortamı koklamak ve ona göre davranmak hayatta kalma refleksi gibidir.
İnsanlar kendilerini değiştirmeye çok fazla uğraşmazlar. Ancak kendilerini değiştirmektense diğerlerini değiştirmeye çabalarlar. Bazen başarılı olurlar bunda ve kişiye karakterini unuttururlar. Kendilerine yontarlar ve canlı bir heykel elde etmiş olurlar.
İçimizdeki vahşiyi kırk kilitle zapt etmeye çalışıyoruz. 300 bin yıl önce yaşamış insanları düşündükçe bunu başarmışız gibi görünüyor. Estetik standartlarımız oluşmuş ve zevkler edinmişiz. Yiyeceğimiz etin pişmiş olursa daha lezzetli olduğunu anlamışız.
Ama değişmeyen şeyler de olmuş. Bize geçmişten yadigâr kalan o içgüdülerin bazıları hala bizimle. Biri de uyum sağlayabilmek. Çünkü bu soyun devamı için gereklidir. Hangi ortama girilirse girilsin adaptasyon olmazsa elenip gidersin. İşte bu adaptasyon diğer insanların arasındaysan sahte yüzler takınmakla gerçekleşiyor. Sahte yüzlere katlanamıyorsan, dünyaya asla adapte olamayacaksın.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.