Binlerce ukde arasında birkaç nükte; yaşanmışlıklar..

26.09.2024

Kullan At..


İşler boka sardığında kişinin aklına gelen birileri vardır muhakkak.

O raddeye gelmeden yaşadığını bile unuttuğun kimseler vardır. İp kördüğüm olur ve çözmesi için onu ararsın. Hayatınıza giren ve sizi olumlu bir çizgiye getiren, kısaca ardınızı toplayan insanları unutmayın. Çünkü bir gün yine zora girdiğinizde ararsınız da bulamazsınız. Meşgul düşer ya da o numara artık kullanılmıyor olur. Günümüz artık böyle, pisliğinizi temizleyen insanları güneşli günlerde satıyorsunuz. Oysa her gün hava güneşli olmuyor. Fırtına da çıkacak, kar da yağacak. Bunları unutuyorsunuz işte. Ağustos böceği ve karınca hikâyesi gibi...

Bu konuya neden girdim açıklamam gerekirse, 20-30 yıl sonra şimdi yaşayan neredeyse bütün ebeveynler huzur evlerinde konaklayacak da ondan. Günümüzün z kuşağı, anne ve babalarını huzur evlerine gönderecek. Bunu adım gibi biliyorum. Yeni gelen nesil tamamen zehirlendi bu sosyal medya saçmalıklarıyla. Babaları ve anneleriyle gırgır geçen, alay eden bir nesil oldular ve olmaktalar. Hiçbir laftan anlamayıp, burunlarının dikine gidiyorlar. Her cümleleri küfürlü, her hareketleri sevgisiz ve acımasız. Çeteleşenleri var, adisyon fişi gibi suç kaydı olanları var. Var oğlu var yani. Onların kendilerinden başka düşündükleri hiçbir şey yok. Hızlı yaşıyorlar ve geleceği düşünmüyorlar.

25.09.2024

Minimal Düşler..


Düşlerim minimaldir benim.
Lüks olmasın sadece gereksinim
Aşk istemem, yat, kat da
Bir ucuz konyak geçsin elime.
Bir de acı sarhoşluk.
Kral da benim, papaz da benim.
Bir manga asker karşıma dizilse
Hadi ulan acelem var derim

Dünyada dert bitmez ahali.
Dertle uğraşırken de yaşanmaz ahali.
Vur kafayı yat gitsin
Yıldızlar kaysın gitsin.
Sen bir garip Âdem
Sistem bozukmuş madem.
Göm kürekleri
Mahalle yansın gitsin..





18.09.2024

Yalnız Seni..


Bekle beni maveram
Kiraz çiçeklenirken bekle..

Hasretin tonluk yorganını üzerimden atıp
Asfaltı yakıp, tozu dumana katıp
Rüzgara karışıp, yağmura alışıp
Engelleri tek tek aşıp
Yalnız sana geleceğim

Düşsem de yolda harap
Görsem de çölde serap
Göçerken son nefesimde
Yalnız seni seveceğim...



17.09.2024

Diyebilseydim..


Yerine göre, bilmemek de ayıptır..

İnsan olmamızın getirdiği içimizde var olan duygularla doluyuz. Bunlar sonradan öğrenilmez. Öğrenmek aslında hatırlamaktır, hatırlamayı istemiyorsun. Sevmeyi bilmiyorum diyorsun ya hani. Hatırlayacaksın, bu sende yüklü olan bir duygu. Ne kadar hiç sevgi, şefkat görmemiş olsan da. Birine sevgi ve şefkat duymak senin içinde. Bilmiyorum diyorsun da bu kaybolduğun bir sokak değil. Hatırla. Sevmeyi, hissetmeyi bilmediğini söyleyeni ayıplamak gerekir.

Bazı durumlar var ölüp bitsen de söyleyemiyorsun o ayrı bir şey. İçinde sıkıntı olup büyüyen seni hasta eden duyguların da oluyor. Ama onları biliyorsun, ne hissettiğini biliyorsun. Sadece söylesen ve yansıtsan neler olabilir ondan çekiniyorsun.

15.09.2024

Bir Gün Her Şey Düzelir Mi?


Bir gün her şey düzelir mi?

Alın size 1 milyon değerinde bir soru. Bu soruya ezici bir çoğunlukla insanlar “Evet” diyecektir. Pollyanna olsun olmasın içinde zerre umut taşıyanlar devranın döneceğini söyleyecektir. Ama durum öyle değil işte. “İşçisin sen işçi kal.”

Devran nasıl dönebilir ki? Bir düşünün. Sen, ben ya da bir başkası için nasıl dönebilir? Sevdiğini bulsan, parasızsın. Parayı bulsan, güvensizsin. Para da önüne öyle gökten zembille inmiyor sonuçta. Biriktirmek istiyorsun, borçlardan birikmiyor. İnsanlar kumara neden düşüyor sanıyorsunuz. Ya da bir kuş tepesine yaptığında neden piyango bileti alıyorlar? Çünkü fantezi dünyası böyle bir şey. Hayal ettiriyorlar. Milyarda bir olasılığın başınıza geleceğine sizi inandırıyorlar. Kasa var olan küçük birikiminizi vantuzla emiyor. Sonra borçlar büyüdükçe büyüyor bir yanardağ misali. İnsanlar biliyor devranın dönmeyeceğini. Ama kendilerini kandırmak, başkalarını kandırmaktan daha doğru değil midir sonuçta?

13.09.2024

Toprağa Aitim..


Bırak kuytuların karanlıklarında beni hayatın
Loş koridorlarında, demir parmaklıklarında sevdanın
Çekilen her restte kaybedilen pullarda
Savaş meydanlarında umudun bittiği anda
Bir çocuğun elinden şekeri alındığında
Zil zurna olunca tam sızmışken kaldırımda
Gidenlerin ardından dökülen yaşlarda bırak ki.

Gideyim, utanmayayım sefaletimden
Çırpayım kanatlarımı en özgür kuştan daha da yükseğe

Büyük bir bedeldir kefaletim
Kaynar kazanlarda olur belki dengim
Olsun korkum yenilmelereydi benim

Ihlamur ağacından bir tabuta koyun
Benden kalan her ne varsa, sönük bedenimle
Kefenlemeyin önce toprağa,
Sonra sonsuza aitim.

Dünyaya alışamadım ne yapayım
Desinler ki unuttuk beyim
Unutsunlar ki rahat edeyim...





12.09.2024

Ayrılık Benim Adım..


Birden ortaya çıkan
Acı bir tat gibiyim ben
Her şeyi silip, süpüren

Bir yeni yüz ardımdan gelen
Ya boşluk, ya da ölüm.
Ve sonsuza kadar üstümde bu rolüm

Hep varım, yaklaşırım adım adım.
Çünkü ayrılık benim adım...



10.09.2024

Başka Bir Âlemde..


Olan olduktan sonra anlamı yok
Geçip gittikten sonra faydası yok.
Seninleyken yazacaksın şiirlerini sevdiğine.
Güzel anılar bırakacaksın ellerine.
Bu çirkin dünyayı bir an unutup
Dalıp gideceksin düşündeki tebessümüne
Başka bir âlemde…
Diyeceksin.



8.09.2024

Cenaze Marşı..


Bir müzik duyarsın inceden, ağır ağır çalar kafanda. Genellikle bu dans ettiren, motive eden 9/8’lik oynak ritimli müziklerden değildir. İnsana ruhunun ne denli ağır olduğunu hissettiren “cenaze marşı” edasında bir müziktir. Bir bakıştan, bir hareketten tetiklenir ve seni “ne yapıyorum ben burada”, “ ne olacak bunun sonu” ya da “nasıl bir hayattır bu” şeklinde düşündürür. Hayatı sorgularsın yani, kısa metrajlı bir film gibi yaşadıkların gözlerinin önüne gelir. İşte o müziği hep duyuyoruz.

Adaletsiz bir durum oluyor, plak pikaba yerleşip dönmeye başlıyor. Haksızlığa uğruyoruz çalıyor. Yetişemiyoruz, kaybediyoruz, geç kalıyoruz, devam ediyor. Zihnimizi böylelikle boşaltmış oluyoruz. Belki bir sigara yakıp denize bakıyoruz o melodiyle. Belki de ağlıyoruz. Boyun büküyoruz, böyle gelmiş böyle gidecek diyoruz. Bir mezar taşında adımız yazana kadar bu yalan dünyayı omuzlarımızda taşıyacağız, biliyoruz.

Yaşamak için bir nedenimiz olması gerek. Bu dünyaya zevk içinde yüzmeye mi geldik? Dert okyanuslarında boğulmaya mı geldik? İkisi de değil işte. Öleceğimizi bilerek geldik buraya. Ama öleceğimizi bilerek yaşamıyoruz. Bazıları yemeye, bazıları sevişmeye, bazıları gezmeye geldiğini sanıyor. Her şeye sahip olmak için çalışıyor, ya da her şeye sahip olma uğruna ölüp gidiyor. Her şeye sahip olduğunda ne oluyor peki? Uçsuz bucaksız bir boşluk. Her şeye sahip olduğunda seni şeytan bir dağın başında bekleyecek işte. Ondan sonra adam öldürmek nasıl bir histir denemek isteyeceksin. Eroin kafası nasıldır denemek isteyeceksin. Bir hayatı mahvetmek nasıl bir histir bunu denemek isteyeceksin ve başaracaksın da. Sonunda da tahtalıköyü boylayacaksın. Ne uğruna geçip gittin buralardan, neler yaptın dersen. Sadece nefsini coşturdun yaşamadın ki.

4.09.2024

Son Değilmiş Gibi..


Bir akşamüstüydü hatırlarım.
Hava soğuktu, buz solumuştuk
Ellerimiz birbirinde bir bankın sırtına oturup,
Üşümeyi unutmuştuk.

Bir akşamüstüydü şahitti Salacak
Uğurladım seni son değilmiş gibi
Koltuğuna geçip, el salladın ya
Rüzgâr ıslak esti gözlerime
Ve dönüp yürüdüm
Ardıma bile bakmadan son değilmiş gibi.

İnsan yarına ertelemiş
Son bugün gelmiş.
İş işten geçip gitmiş...





1.09.2024

Efkarlı ve Dumanlı..


Günler neden böyle hızlı geçiyor? Neyden kaçıyorlar? Benden mi?

Zamana yetişmeye çalışırken, zaman eskitip geçiyor. Fazla vaktimin kalmadığını hissediyorum. Tam oldu derken olmaz ya bazı durumlar. Ben de tam uyum sağladığım an toz olurum buralardan. Çünkü hayatın sivri bir mizah anlayışı vardır. Esprilerine gülünmez ama en çok o kazanır, kumar misali her zaman oynatanın kazandığı gibi. 

Ağacı kurt, insanı dert yer sonuçta. Ne kadar heybetli olursan ol, bir dert büyür içinde ve birden paydos edersin. İçimdeki dertler yavaş yavaş boy veriyorlar. Belli etmiyorum ama durumum zor gibi. Hasta olduğumu söylediğimde hep benden sağlıklısın diyorlar. Ama bilmedikleri şu, ben içim ne kadar kederli olsa da hep gülümsemeye çalışırım. En kötü anda bile espriye vururum. Ne yapayım yani insanların zaten kendi sıkıntıları var. Dert mi anlatayım sürekli? Psikologları zengin mi edeyim? Yazıyorum işte. Yazıyorum ve bir nebze sivilceyi sıkıyorum. 

Dertlerini yarıştırmamalı insanlar, dağına göre kar mevzusudur bu. Kaldıramadığında zaten namluyu şakağına dayıyorsun, soluğu bir çatıda alıyorsun. Ama kim dertsiz değildir ki, servet içinde yüzenlerin de bilmediğimiz ne dertleri vardır. Dert dediğin sadece maddi zorluk değildir zira. Hastalıktır, ilişki sorunlarıdır, hayırsız ana baba ya da evlattır vs. Var olmanın dayanılmaz hafifliği diye bir kitap vardır. Ama bence var olmak o kadar ağır bir şeydir ki izah edilemez.