Binlerce ukde arasında birkaç nükte; yaşanmışlıklar..

29.07.2024

Gül Diyorsun..



Gül diyorsun da
Sadece dikenler yetişiyor bahçelerimizde
İnsana hasret insanlar doğup,
Yaşayıp ölüyorlar.

Gül diyorsun da
Esas güller yüz yıl önce derilmişler sanki
Onların yerlerini zehirli sarmaşıklar
Ve ayrık otları almışlar.

Suyu bulandıranlar ekmeği de küflendirmişler.
Ve aciz ruhumuzu büsbütün perişan etmişler.

Gül diyorsun da
Düşerken gülemem uçurumdan
Geçmeden koşar adım kara kıştan
Gülemem.
Gülemem ki candan...





25.07.2024

Babama..


The Godfather’daki Marlon Brando’dan daha,
Yeşilçam’daki Hulusi Kentmen’den evla.
Ve ne kadar baba varsa etrafta.
Hepsinden daha babasın sen be baba...

Neler yaşamadık ki senle...
Çiftlikköy’de zatürre geçirdiğimde sen yetiştin.
Beraber uyuduk ofis kanepelerinde.
Beraber koştuk bu maratonu
Başka kimse yoktu.
Ve herkese anne dedim de.
Senden başkasına baba diyebilir miydim hiç?
Demedim.

İçi yufka, dışı mangal babam
Çevreye koşan, beni hep taşıyan babam
Hastanelere koltuğunun altında döner ekmek sokan babam.
Süpermen de kimmiş senin yanında?
Atlas misali dünyayı sırtlayan babam.

Keşke sana rahat bir hayat yaşatabilseydim.
Keşke bir sahil kasabasında bütün gün keyif çatabilseydin.
Keşke dediklerim çok ama
Bir “iyi ki” hepsini yok ediyor baba.
İyi ki benim babamsın be baba...




Güneye Giderken..


Güneye giderken güneş soldan doğar ve ben güneşin sol yanağımı yakmasını bu kadar özleyeceğimi düşünmezdim...

Nasıl bir duyguydu hatırlamaya çalışıyorum. O kadar sabırsız bir ergen olduğum halde nasıl bin kilometre yapabilmişim? Tamam, kanım deli akıyordu da ben o dönemler pervasız biriydim. Kimseyi önemsemezdim ki? Neden içim kıpır kıpır oluyordu yaklaştıkça?

Harem’den gece 12 otobüsüne bagajsız binip, sanki adaya pikniğe gidiyormuşum gibi Adana’ya gidiyordum yahu. O heyecanı özlüyorum, o cesareti özlüyorum. Yoğun baskı altındayken kimseye haber vermeden çekip gidebildiğim yıllar. İyi ki yaşamışım bu duyguları, sonu mutlu bitmese de, ikimiz de verdiğimiz sözleri tutamasak da güzel şeyler hissettik. Yeni şeyler öğrendik birbirimizde. Neredeyse 20 yıl geçecek üzerinden ama unutulacak gibi değildi benim için. Sevdiğimi hissettirebildim mi emin değilim ama o bana sevildiğimi hissettirmişti. Çünkü ben anne şefkati ile büyümüş biri değildim. Sevgi, mutluluk, huzur çok yabancı olduğum duygulardı. Bu üçünü de tadabildim. Bir zamanlar ben de yaşadım yani. Bu siktiri boktan hayattan bir zamanlar keyif aldım, aşkı da gördüm, ayrılığı da.

20.07.2024

İnsaniyet..


Gözlerim bu kavgayı
Var gücüyle tutunmuş insan,
Gereklidir hayatta kalması.
Hava ister kirpik dondursun,
İster taban yaksın.
Beklenir akşam pazarı.
Çünkü tencere her zaman kaynamalı...

Muhtaç olduğumuz şey insaniyetmiş,
8 milyar insan içinde.
Oysa iyilik, hoşgörü ve sağduyu
Bedava olduğu halde...





18.07.2024

Var Olunmayan Zamanlar..


Hiç var olmadığı zamanları neden özler ki insan?

Çağa ayak uyduramıyoruz. Üçkâğıda ve dalavereye katlanamıyoruz. Şebeklik, şaklabanlık edip, para için her şeyi yapabilecek düzeydeki bu insanlıktan iğreniyoruz. Yalnız değilim, biliyorum. Benim gibi düşünen binlerce insan vardır. Paranın Tanrı olduğunu düşünüyorlar ya, herkesi satın alabileceklerini düşünüyorlar ya. Nasıl bir çürümüşlüktür bu?

Neden yapay her şey? Gülüşler sahte, sohbetler bayağı, dostluklar kalleş. Nasıl dayanabiliyorsun be ruh? Nasıl sabahın 5’inde kalkıp 12-13 saat ağır şartlarda çalışıp da hakkını alamadan tek göz odalı evine dönebiliyorsun? Nasıl ultra lüks hayatları gözleyip, nefsine hâkim olabiliyorsun? Sana bu dirayeti vereni nasıl bilmezler? Neden ölmeyecekmiş gibi yaşarlar bu zevke tapanlar? 

13.07.2024

Seyrüsefer..


Erenler bilir bu mekân ki yalandır yalan
Yananlar bilir nedir sevgiden arta kalan
İçenler bilir ab-ı hayat değil baldıran
İnsandır beşer gönlüne kapılmış gidiyor.

Yıldızlar, gezegenler bir seyrüseferdir bu.
Bir an bile durmadan çekilen çiledir bu
Hakikate doğru çetrefilli bir yoldur bu
Kuldur naçar bir ezbere tutturmuş gidiyor

Sev kaderini, bu âlemi içine sığdırma
Ver ederini şu doğru teraziyi bozma
Tut nefesini, o yapay havayı soluma
Andır akar, hızla kıyametine gidiyor

Not: 14'lü hece ölçüsü ile yazılmıştır.





8.07.2024

Bilemeyeceğiz..


Bilmediğimiz ne çok şey var
Mesela aynı banknot ellerimize değmiş midir?
Ya da bir durak önce indiğimde
Sen binmiş misindir bir otobüse?
Peki, aynı anda gökyüzüne baktık mı?
Aynı anda bir şeyler yazdık mı?
Aynı rüyayı gördük mü?
Bunları bilemeyiz, bilemeyeceğiz

Uzaktayken, temassızken...
Alelacele yaşarken, bu koşturuşta.
Ve sisin içindeyken böylesine.
Berrak göremeyeceğiz.

Bildiklerimiz hayatta tutar da
Mutsuzluğa çare olmaz.
Huzura ulaşmak için metrelerce kazarsın
Tam ulaşacakken vazgeçersin.
Ve belki de ihtiyacı olmayanlara,
Ucuza sattık hep yaşama sevinçlerimizi.

Farkında değiliz yalnızlaştığımızın.
Ve bekleriz
Bu üç kuruşluk dünyada,
Paha biçilmez bir sevgi...





7.07.2024

İyi Niyet..


Rüzgar söndüremediği yangını büyütürmüş
Aşkın imkansızını en iyi maşuk görürmüş
Düşlerinde yaralanmaktan korkma.
İnsanı sadece iyi niyeti öldürürmüş...



6.07.2024

Hayat, Anlamsız Bir Şaka Mıdır?


 “Ah bu hayat anlamsız bir şaka.
Herkes bunun farkında...”

Bu söz Mor ve Ötesi’nin Uyan parçasında geçer. O kadar etkili bir söz ki. Hepimiz rol yapmıyor muyuz değerli okur. Mesela sen rahatsız olduğun bir ortamda, hoşlanmadığın insanlarla bulunduğunda rol yapmıyor musun? Hayat hepimizi oyuncu yapıyor. Yaşamak için adapte olmanı sağlıyor. Bu adaptasyonu kaybettiğinde ölüyorsun zaten. İçinden geldiği gibi gelişine yaşayamıyorsun. Özgürlükler sınırlıdır. Herkesin bir alanı var, zaten sınırlar da bunun için var. Türkiye için bu doğru olmasa da medeniyetin hüküm sürdüğü ülkelerde bulunabilmek için insanlarda kalifikasyon aranır. Doğrusu da budur zaten. 

Tanrı inancın varsa bu hayatın bir anlamı olduğunu düşünürsün. Bu yazıyı yazma sebebim ise içinde Tanrı’yı bulamayanlar için. Her şeye tesadüf diyen kişiler için. Bu insanlar kötülük hüküm sürdüğü için, Tanrı’nın olamayacağını savunurlar. Mesela küçük bir çocuk istismar edildiğinde, neden buna izin verildiğini sorgularlar. İyi de biz makina değiliz ki, bizim bir yazılımımız mı var? Özgür irade diye bir şansımız var. Kötü olmayı da biz seçeriz, iyi olmayı da. Vicdanı susturup, bağırtmayı da biz seçeriz. Böyle olmasaydı, yapacağımız her hareket tahmin edilseydi insan olmazdık ki biz. Melek olurduk. 

2.07.2024

Formül..


Ruhum bezgin..
Vücudum ezgin.
İdeal birliktelik sanırım bu...
Siyahla beyazı eşleştirmektense
Ya da bin bir türlü renkle uğraşmaktansa
Siyahla, siyahı karıştır ve sonuçlarına şaşırma.

Tahmin edilebilir bir yaşam olsa
Bir eylemden bir tek sonuç çıksa
Matematik her şeyi çözse
Mutluluğun formülünü bulabilirdik miydik?
Hayır, olmadı, olmayacak

Çünkü bilinmeyen bu kadar tatlı,
Bilinen bu kadar acıyken
Çünkü sen pamuk ipliğine bağlı bir insanken
Mutluluk mümkün olabilir mi?
Asla olmadı, olmayacak..





1.07.2024

Görünme ve Gösterme Telaşesi..

Üzerine çok düşünülecek bir konudan bahsetmek istiyorum. Günümüzün internette başlayan ve reel hayata taşınan, koronadan daha hızlı yayılıp dünyayı kırıp geçiren bu hastalığından konuşalım. Bu hastalığın adı “Görünme ve gösterme” hastalığıdır.

Yaşı yetenler beni daha iyi anlayacaktır. Milenyum öncesinde insanlar nasıl yaşarlardı? Hemen gözünüzün önüne o isli bacalardan kömür dumanlarının çıktığı sokaklarınız gelecektir. Şimdi soruyorum size o zamanları neden özlüyoruz? Bazı şeylere ulaşmak ve haberdar olmak zordu diye mi? Yoksa samimi ve hoşgörülü müydü bu mahallelerimizin insanları? İkisi de olabilir, ama hiçbiri diyemezsiniz. 

Ne olduysa bu lanet sosyal medya siteleri ortaya çıktığında oldu. Özellikle instagram denen garabette millet birbirine caka satmaya bayılıyor. Kültürler yozlaşıyor. İnsanlar bir lokantaya eğlenmeye ve güzel bir yemek yemeye gitmiyor ki. Onların amacı ortamı fotoğraflayıp, videoya alıp başkalarına göstermek. O ortamda bulunduğunu kanıtlamak. Her şey şekil nedeniyle ve görsellikle üstünlük taslamaktan ibaret olmuş. 80’liler ve 90’lılar da bu yeni modaya uyuyorlar artık. Kişi gezmeye gittiği yeri gezmiyor sadece fotoğraflıyor. Tanıtacak ve beğeni alacak bir paylaşım yapmaya çalışıyor. Her beğeni o sert egosunu törpülüyor. Beğeni bağımlılığına tutulmuş ve beğenisiz nefes alamayacak boyutlarda yaşıyor. 

Kadınlarda bu daha yaygın, bunda hemfikir olmalıyız. Günümüzün en kazandıran mesleği sanıyorum ki estetik cerrahlıktır. Günün her saati makyajlı kadınlara alışmıştık şimdi her köşe başındaki her yaştan kadınların estetikli hallerine alışıyoruz. Kendini göstermek, güzelliği elde edip onu göstermek. Teknolojik alet edevatları göstermek. Bu bir hastalık.